E-Posta : atabay64@gmail.com
Mudanya Ateşkes görüşmelerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa’nın başkanlığında bir askerî kurulun temsil etmesinden doğal bir şey olamazdı. Mudanya Mütarekesi imzalandıktan sonra 16 Ekim 1922 tarihinde yanında askeri erkânın da bulunduğu bir heyetle Bursa’ya gelen Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Bursa’daki en önemli kararı İsmet Paşa’yı kesin barış antlaşması için toplanacak konferansta “Türk Murahhas Heyetinin Başkanı” seçmesi olmuştu. İsmet Paşa, aynı zamanda Ankara Hükümeti’nin Dışişleri Bakanıydı. Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’nın o günkü ruh haletini şöyle ifade etmektedir: “Bursa’da kaldığım günler zarfında İsmet Paşa’yı Murahhas Heyeti Reisliği’ni ifa edebilip edemeyeceğini, mevcut bunca malumatıma rağmen bir daha tetkik ettim. Mudanya Konferansını nasıl idare ettiğini teferruatıyla anlamaya çalıştım. İsmet Paşa’nın kendisine, tasavvurlarım hakkında hiçbir kelime söylemiyordum. Nihayet müspet olarak kararımı verdim. İşte ondan sonradır ki İsmet Paşa’ya emrivaki halinde, Hariciye Vekili olacağını, ondan sonra da sulh konferansına Heyeti Murahhas Reisi olarak gideceğini söyledim. Paşa birden bire şaşırdı. Asker olduğundan bahsederek özür diledi. En nihayet teklifimi, bir emir sayarak itaat etti.”
Mustafa Kemal’in verdiği bu karardan sonra olay Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gündemine getirildi. 26 Ekim’de TBMM’de Dışişleri Bakanı seçildi. 2 Kasım’da Lozan Konferansı’na gidecek olan Murahhas Heyeti’nin başkanlığına getirildi. Böylece İsmet Paşa, Şevket Süreyya Aydemir’in dediği gibi “Lozan için teraziye koyduğu kaderi kendisine yar olduğu takdirde, Gazi’den sonra belki de ikinci adam olarak memleketin siyaset sahasında” öne çıkmış oldu. Bu şekilde siyaset sahnesine çıkan bu yeni insan, yani İsmet Paşa için de Lozan Konferansı “bir mukavemet yarışı” olacaktı. Zira konferansa katılan tüm diğer devletlerin temsilcileri içinde aynı şey geçerliydi. İsmet Paşa’nın özel yetenekleri, Lozan Konferansı boyunca bir bir ortaya çıktı. Bu yetenekleri ilk keşfeden O’nu bu görev için seçen Mustafa Kemal Atatürk tarafından fark edilmişti. Çünkü böyle bir konferans için sadece askerlik, sadece diplomatik kabiliyet yeterli olmazdı. Lozan Konferansı resmi adından da anlaşılacağı gibi “Yakındoğu Sorunları İçin Lozan Konferansı”ydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm hesapları ele alınacaktı. Dolayısıyla Lozan Konferansı Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz ve Anadolu gibi oldukça geniş bir coğrafyayı ilgilendiren konular için toplanmıştı. İsmet Paşa’nın karşısına çıkan diğer ülkelerin delegeleri kendilerini dünyanın hâkimi olarak görüyorlardı. Lozan Konferansı’na çağrıyı yapan devletler Birinci Dünya Savaşı’nın galibi olan; İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’ydı. Tüm görüşmelere çağrılan devletler; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı(Yugoslavya) idi. Amerika Birleşik Devletleri gözlemci olarak tüm konferanstaki görüşmelerde yer almıştı. Boğazlar konusu görüşülürken Sovyet Rusya ve Bulgaristan, ticaret konularında ise Belçika ve Portekiz Lozan Konferansı’na katılan devletlerdi. Lozan Masası’nın bir tarafında Lord Curzon ve karşısında daha henüz hükümet şeklini bile kavrayamadıkları ufak tefek yapılı Genel İsmet Paşa vardı. İşte o günlerde İsmet Paşa; “Lozan’da Batı dünyasının murahhasları, mütehassısları, diplomatları ile görüşüyorum. Bunlar İstanbul Hükümeti’ni İstanbul muhitini tanıyan insanlar ve yeni devletin o muhitin insanlarına göre kurulmasını arzu ediyorlar. Bunu her hallerinden anlıyorum. Bizim bakımımızdan meselenin daha ehemmiyetli ve değişik cepheleri var. Bir defa Boğazlar askerî bakımdan tamamıyla açık, tamamıyla emniyetsiz. Bu vaziyetteyiz. Lozan Antlaşması’yla elde edebildiğimiz neticeler ve tarihi şartlar bizi endişeye sevk ediyor. Ayrıca Anadolu’nun ortasında bulunarak ve bir Anadolu hükümeti olarak yeni devleti çalıştırmak istiyoruz” diyordu.
İşte Lozan konferansı günlerinde dünyanın efendileri karşısına dikilen bu ufak tefek yapılı General İsmet Paşa, bugün bizim halkımızın bile tanıyamadığı bir insandır. İsmet Paşa’ya hayatı boyunca yolunu açan çok önemli vasıfları Şevket Süreyya’ya göre şunlardı:
“Öyle bir mizaç e şahsiyet vasfı gösterdi ki, kendisine daima, rütbesinden daha üstün görevler emanet edildi.”
“Diğer subaylardan ayrı olarak, daima meslek dışı bilgisini ve genel kültürünü tamamlamaya çalıştı.”
“Görev çevrelerinde, mücadeleleri ve çalışkanlığı ile değil, uysal fakat müstakil hareket ve karar kabiliyetleri ile dikkati çekti. Hiçbir zaman bir klik zümre adamı olmadı. Kendisini, hiçbir kimseye kayıtsız şartsız bağlamadı. Hatta Mustafa Kemal’e bile…”
“Gerektiği zaman, sorumluluk kabulünden çekinmedi. Bu vasfı O’nun şahsi gururu oldu. Olayların akışı içinde bu gurur O’nu, belki göstermesiz fakat daima bir zırh gibi sardı.”
“Teşebbüsü elinde tutabilmek, gayretini, bir askeri strateji kaidesi gibi siyasi hayatında da benimsedi. Onun için de daima kumanda mevkilerinde bulundu ve bu mevkileri hiçbir zaman kolay bırakmadı.”
İsmet Paşa, bu vasıfları ile Türkiye Cumhuriyeti ve dünya tarihinde iz bırakan en önemli şahsiyetler arasında yer aldı. Bu yazıyı yazarken elimde bir belge duruyor. 1 Temmuz 1936 tarihli, Montreux Boğazlar Görüşmesi sürüyor artık Boğazlar Rejiminin Türkiye’nin lehine değiştirilmesi kesinleşmek üzere tam o sırada Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ten İsmet İnönü’ye çekilmiş orijinal bir arşiv belgesi telgraf, “Başbakan İsmet İnönü’ye Zafer senindir. Tebrik ederim. KA. Atatürk” İşte İsmet Paşa, Mustafa Kemal’in de böyle güvenini kazanmış ve hakkı Atatürk tarafından da kendisine teslim edilmiş bir devlet adamı, başarılı bir asker ve iyi bir aile babasıdır.