E-Posta : atabay64@gmail.com
Namık Kemal, Osmanlı İmparatorluğu’nda “meşruti bir monarşi” kurulmasını savunan “Yeni Osmanlılar Cemiyeti” üyesiydi. Düşüncelerini gazeteler aracılığıyla anlatmaya çalışıyordu. Bu nedenle Avrupa’ya kaçmak zorunda kaldı. Sadrazam Âli Paşa, Namık Kemal’in “siyaset yapmamak” ve “yazı yazmamak” koşulu ile yurda dönmesine izin verdi. 7 Eylül 1871 tarihinde Âli Paşa’nın vefatından sonra tekrar “İbret” gazetesini çıkararak yazı yazmaya ve muhalefet yapmaya başladı. Sultan Abdülaziz bu düşüncelerden rahatsız olmakla birlikte bir anlaşma yolunu arıyordu.
Âli Paşa’nın vefatı sonrasında Sadrazamlığa getirilen Mahmut Nedim Paşa, Namık Kemal ve arkadaşlarına devlet görevleri vererek hem onların gönlünü almak hem de İstanbul’dan uzaklaştırmak düşüncesini hayata geçirdi. Bu bağlamda; Namık Kemal’e yaptığı görüşme sırasında; “Kemal Bey, ben sizi Gelibolu’ya niçin mutasarrıf olarak tayin ettim, biliyor musunuz? (Gelibolu) Osmanlıların ilk olarak Rumeli’ye geçtikleri topraklardır. Osmanlılar oraya adım attıktan sonra Rumeli’ye yükseldiler. Gelibolu sizin de yükseldiğiniz bir yer olacaktır” ifadelerini kullandı.
Gerçekten de öyle oldu. Namık Kemal, Gelibolu’ya gitmesini o sırada adet olduğu üzere İstanbul dışına atanan memurların kefil gösterme geleneğine sığınarak “kefil bulamadığı gerekçesiyle” biraz ertelese de sonra gitmek zorunda kalacaktı. Hatta onun kefili Mahmut Nedim Paşa’nın 31 Temmuz 1872 tarihinde görevinden alınması sonrası yerine Sadrazam olarak atanacak olan Mithat Paşa olacaktı.
Namık Kemal, 1872 yılı Eylül ayında Avusturyalıların “Lloyd Kumpanyası”na ait bir vapurla Gelibolu’ya geldi. Gelibolulular Namık Kemal’i iskelede karşıladılar. Karşılayanlar arasında devlet memurları, Müslüman, Hıristiyan ve Musevi dini cemaatlerin başkanları, esnaf ve kalabalık bir halk kitlesi vardı. Bazıları Namık Kemal’i kucaklarken, bazıları da onun elini öpüyordu. Namık Kemal, Gelibolu’ya geldiği gün ilk iş olarak Mevlevi Tekkesi’ne giderek türbeyi ziyaret etti. Sonra da Gelibolu’nun fethi sırasında şehit olan Süleyman Paşa ve Osmanlı askerlerinin mezarlarına gitti ve dua etti. Gelibolu’da Namık Kemal için bir konak hazırlanmıştı. Namık Kemal ve birlikte Gelibolu’ya gelen arkadaşı Ebuzziya Tevfik’le bu konağı gördüler. Namık Kemal, Gelibolu halkının sıcak ve samimi sevgisi karşısında çok duygulandı ve arkadaşı Ebuzziya Tevfik’e öldüğünde buraya gömülmesi vasiyet etti. Ebuziyya Tevfik onbeş gün Namık Kemal’e eşlik ettikten sonra İstanbul’a döndü, Namık Kemal ise devlet işleriyle yoğun şekilde zamanının geçirmeye başladı.
Namık Kemal, Gelibolu’nun fethinden ve bu topraklarda yaşananlardan çok etkilendi. İlk gençlik yıllarında şahit olduğu Kırım Savaşı günleri Gelibolu’da çok canlı yaşanmış ve orada hayatını kaybeden yabancı askerler için Gelibolu’da İngiliz ve Fransız Mezarlıkları da yapılmıştı. Namık Kemal, Gelibolu’da “Vatan Yahut Silistre” isimli dört perdelik tiyatro oyunu ve “Evrak-ı Perişan” adlı eserini yazdı. Bu arada 18 Ekim 1872 günü Mithat Paşa Sadrazamlıktan azledildi. Namık Kemal, bu haberi aldığında çok üzüldü ama Gelibolu’daki görevini bırakmayı düşünmedi. Bir taraftan da İstanbul’da gazeteye yazılarını göndererek muhalefete devam ediyordu.
Namık Kemal, Gelibolu’nun su sorununu halletti. Gelibolu’da kuduz salgını baş gösterdi. Köpeklerin ısırdığı iki çocuk hayatını kaybetti. Namık Kemali mutasarrıf olarak Gelibolu’da bulunan sokak köpeklerini toplatarak dişi köpekleri Galata Köyü’ne, erkek köpekleri de Anadolu tarafında bulunan Lâpseki’ye göndererek köpeklerin çoğalmasına engellemiş oldu. Erkek köpeklerin Lapseki’ye Namık Kemal tarafından sürgüne gönderilmesine “Kal’a-i Sultaniye=Çanakkale”de oturan Cezair-i Bahr-ı Sefid Müfettişi Kayseri Ahmet Paşa, kendisine yapılan bir hakaret olarak algıladı. Namık Kemal’i sadrazamlığa yeni atanan Mütercim Rüştü Paşa’ya şikâyet ederek görevinden alınmasını istedi. Mütercim Rüştü Paşa, bu şikâyeti dikkate almadı ancak Kayserili Ahmet Paşa, Pertevniyal Valide Sultan’a şikâyetini iletti ve Pertevniyal Valide Sultan’ın isteğini kırmayan oğlu Sultan Abdülaziz, Namık Kemal’i Gelibolu Mutasarrıflığı görevinden aldı. Namık Kemal, 23 Aralık 1872 tarihinde Gelibolu’dan bir yılı aşkın bir süre devam ettirdiği görevinden ayrılarak İstanbul’a döndü.
Namık Kemal, İstanbul’a döndükten sonra “İbret” Gazetesinin başına geçti. “Vatan Yahut Silistre” adıyla kaleme aldığı tiyatro eseri 1 Nisan 1873 günü İstanbul Gedikpaşa Güllü Agop Tiyatrosu’nda sahnelendi. Eser büyük bir heyecan ve coşku yarattı. 3 Nisan gecesi tekrar sahnelenen oyunda seyircilerin “Yaşasın vatan!”, “Yaşasın millet!” , “Yaşasın Namık Kemal!”, “Allah bizlerin muradını versin, biz muradımızı isteriz!” şeklindeki tezahüratları sebebiyle “Veliaht Murat Efendi”yi çağrıştırdığı gerekçesiyle Namık Kemal, Magosa’ya, arkadaşları ise farklı farklı yerlere sürgün edildi. “Vatan Yahut Silistre” eseri İstanbul dışında İzmir ve Selanik’te de oynandı ve üç yıl içerisinde beş yüz defa sahnelendi. Ruhunu Gelibolu’dan alan “Vatan Yahut Silistre” eseri, halkta “vatan” duygusunun gelişmesinde en önemli unsur oldu. Namık Kemal’in “Vatan Şairi” olarak tanınmasını sağladı.
Namık Kemal’in yazdığı şiirler Mustafa Kemal’e de esin kaynağı oldu ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden Türk Milleti’nin mücadele ruhunu kamçıladı. Namık Kemal, 2 Aralık 1888 günü vefat ettiğinde vasiyeti yerine getirilerek naaşı Gelibolu’ya nakledilip Rumeli Fatihi Gazi Süleyman Paşa’nın türbesinin yanına gömüldü. Birkaç yıl sonra Sultan Abdülhamit bir türbe yaptırdı. Türbenin planını da yine büyük şairlerimizden Tevfik Fikret çizdi.