E-Posta : atabay64@gmail.com
Kahramanmaraş merkezli deprem hepimizi derinden üzdü ve milletimizi yasa boğdu. Çöken binaların altında kalanları kurtarmak için büyük çabalar sarf edildi. Acıları paylaşmak için Milletimiz, özünde daima varolan ve dünya durdukça da varolacak “milli birlik ve beraberlik ruhunu” gösterdi. Göstermeye de devam ediyor. Kadın erkek, genç-yaşlı, çoluk-çocuk her yaştan vatandaşımız depremde zarar görenlerin yaralarını sarmak, onların acılarını paylaşmak için elinden gelen her şeyi yapıyor, yapmaya da devam edecek. Tarihte Türk Milleti zor anlarında kenetlenmesini her zaman bilmiş ve zorlukların üstesinden gelmiştir, gelecektir de...
Bundan 108 yıl önce düşman gemileri, 18 Mart 1915’te, Çanakkale Boğazı’na dayandığında da aynı inanç ve işbirliği ile mücadele etmiş ve ayakta kalmasını bilmişti. Milletçe acımızın çok büyük olduğu şu günlerde milli birlik ve dayanışmayı simgeleyen Ali Rıza Bey’in 1959 yılında yazdığı şu şiiri sizlerle paylaşmak isterim. Bence bugün ve her yıl “18 Mart’ta Okunacak En Güzel Şiir”…
“Şeceresinde on sekiz şehit okunurdu, / Bir o kadar gazi,
Adıyamanlı Gaffar oğlu Yanık Ahmet’in, / Türkü çağırırdı geceleri,
Yaman olur Türkü çağırmak; / Denize karşı, dosta düşmana karşı…
Çok kere pırıl pırıl süngüler arasından, / Davut’a seslenirdi:
Hasankalelim; yiğit dadaşım; / Gözünü sevdiğim aslan gardaşım;
Deyiver iki türkü. / Şöyle Erzurum harcı, dadaş işi
Sevgili harcı, gardaş işi, / Deyiverem be gardaşım diyordu
Ötede deniz üstünde, / Dev gibi düşman gemileri yükseliyordu.
Kenan oğlu Davut tekrar ediyordu: / Şehit olursam eğer,
Ayşe’ye asker selamım, / Anama şahadet gömleğim yeter, diyordu.
Benim buğday benizli, yanık yüzlü delikanlılar, / Bilmezdi kitabi laflar etmesini amma;
Ala bilirlerdi, tırpan tutmasını kabza kavramasını, /Ve Çanakkale önlerinde tetik düşürmesini
Dini imamdan bellemişlerdi; vatanı babadan /Ve mertebe-i şahadeti bilcümle atadan
-Nöbet değiştir Kasım oğlu, / -Başüstüne onbaşım,
Koç Mustafam nöbet aldı. / Koç Mustafam, Samsunlum.
Karadenizli cıva çocuk / Kelle koltukta dövüşür alimallah.
Ne derlerse desinler, / Çarşamba’yı sele verir, sevdiğini ele vermez.
Sağ yanında tunçtan bir kale; /Menendi bulunmaz Aydınlım.
Adam yürekli, tunç bilekli dağ delikanlım./ Küffara karşı hepsi yemin etmişler:
“Ya sen yardan, ya ben serden” demişler./ Yüzbaşı kükredi siperden:
-Haber ver borazan, düşman karaya çıktı. / Borazan Harputlu Ali,
Kırk beş türlü boru çalar, / Ez cümle nöbet borusu, talim borusu.
Ve böyle mukaddes bir günde, / Çanakkale sırtlarında hücum borusu,
Boğazda sular dalgalı; /Boğazda sular sarhoş, Velhasıl kıyak olurmuş,
Can olur, canan olurmuş; / Hülya içinde dal dal olurmuş dalgalar.
Bırakın bunları ağalar. / Ben asker çocuğu, şehit evladıyım.
Boğazın havasında değil, kavgasındayım / Senin anlayacağın oğlum;
Ben Çanakkale’nin başka sevdasındayım. / Bence boğazda kıyasıya dövüş olur.
Din için, devlet için, millet için / Gök parça parça kesilir.
Sis olur, duman olur. / Her zerresi ile sular kahraman olur.
Diyarbakırlı Seyfi’yi bilir misin Ahmet? / Hani anası mum yakmış, adak adamıştı;
Zehrası onu Dağkapısı’nda uğurlamıştı / Ölesiye aşık, ölesiye sevdalıydı.
Alnında maruf şark çıbanı ile, / Dalyan boy, burma bıyık delikanlı idi.
Onu da Çanakkale’ye bıraktılar. / Üstüne kıyak bir türkü yaktılar.
“Çanakkale içinde aynalı çarşı / Anam ben gidiyom düşmana karşı”
O gün bu gündür ağalar, / Dalyan boylumun ardından,
Tarih ağlar, destan ağlar, yar ağlar.”