E-Posta : atabay64@gmail.com
Atatürk’ün ölüm haberi kısa sürede tüm Türkiye’de ve dünyada duyulmuştu. Çanakkale Valisi Atıf Ulusoğlu, Atatürk’ün ölünün acısını ilçe kaymakamları ve çalışma arkadaşlarına yazdığı taziye telgrafıyla bildirdi. Vali Ulusoğlu, büyük acıyı şöyle dile getiriyordu:
“Sevgili yurttaşların ve mesai arkadaşlarım,
Yurt ve ulusumuz bugün en ağır bir felaket ve acıya maruz kaldı. Ulu başbuğ ve önderi kaybettik. Bu felaket karşısında sızlayan ve kanayan kalbim bu dakika ancak siz necip yurttaş ve arkadaşlarımın dert ortaklığına dayanarak biraz sükûnet hissediyor ve tesellisini de duygu ve iman yoldaşlarım olan sizlerle birlikte sevgili Atamızın büyük eseri olan yüce cumhurluğumuz ve rejimimiz ve aziz Büyük Millet Meclisimiz ve kudretli Cumhurluk etrafında sarsılmaz ve yıkılmaz demir bir kale gibi yekpare durmakta buluyor.
Ölen Atamızın sarsılmaz aşk ve imanı ve sevgisi ebede kadar bütün Türklüğün kalbinde yaşayacak ve daima yolumuza ışık tutacaktır. Hepinizi bu imanla taziye ederim, sevgili yurttaşlarım ve arkadaşlarım.”
Tüm Türkiye derin bir acı ve üzüntü içindeydi. Dünya da yaşamak veya mahvolmak tehlikesinden kendi kudreti ile yeni kurtulan bir ulusun liderini kaybetmesini öğrenmişti. Dünya halkları da mahvolmaya yüz tutmuş yıkıntının kenarında bulunan bir ulusu bu durumdan kurtaran, çağdaş bir toplum haline getiren sevilen, saygı duyulan çağdaş bir varlık yapan bu büyük insanın ölümüne çok üzülmüştü. Her dindeki ve dildeki Türkler, minnet ve sevgi dolu yüreklerinin acısı ile gözyaşı dökerken, Türk olmayan diğer uluslar ise ilk kez tarihte benzeri olmayan bir şekilde Türklerin acılarını ve üzüntülerini paylaşıyorlardı.
Dünyada yarıya inmedik tek bir bayrak, cenaze törenine katılarak onun tabutu önünden saygı ile geçmeyen ve eğilmeyen devlet adamı kalmamıştı. Türkiye’de günlerce matemi tutulmuştu. Atatürk’ün daha Çanakkale Savaşları sırasında kazanılmış değerli bir şanı ve şerefli bir adı vardı. Bu şan ve şeref, Dünya Savaşı sonrasında büyük acılara ve yokluklarla mücadele edecek olan Türk halkına yol gösterecek, onları tekrar ayağa kaldırarak zafere ulaştıracaktı.
O zor günlerde Türk köylerinin, ateş yanmayan, aş pişmeyen ocak başlarında evlâtlarını özleyen analar, babalarını bekleyen çocuklar sevgililerinin hasretini çeken gelinler, hep onun adını anacaklar ve türküsünü söyleyecekler ve kurtuluşu Mustafa Kemal Paşa’dan bekleyeceklerdi. Paşa, Türk silâhına iki asırdır yüz çeviren savaşın talihini değiştirecek Kurtuluş Savaşı’nda subaylarının ve askerlerinin başında canı pahasına mücadele edecek ve o zalim akıbeti değiştirecekti.
Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin daha ilk günlerinde Cumhuriyet rejimini temellerini atmıştı. Zaferden sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa kendisine sunulmak istenilen saltanat ve hilâfet taçlarına yüz çevirmiş, ulusu ancak “irfan ve medeniyet inkılâplarının yalnız milli hâkimiyet yolu ile” gerçekleştirilebileceğini ve Türkiye’nin Cumhuriyet idaresi ile yaşayabileceğine inanmıştı.
Zaferden sonra 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş, hemen bir Anayasa yapılmıştı. Ancak daha yapılacak çok şey vardı. Eski kanunlar, usuller, kurallar ve kurumlar değiştirilmedikçe, Cumhuriyet, “ruhsuz, cansız bir kalıptan ibaret” kalacaktı. O nedenle hızla devrimlere girişilmişti.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, siyasal ve sosyal devrimlerin birçoğunu, ulusun isteği ve halkın iradesine dayanarak kanun yollu ile yapmıştı. Devrimler yapılırken Türk milletin gençleri, aydınları ve halkın çoğunluğu Atatürk’ü hiç bir zaman yalnız bırakmadı ve ondan bir adım geri kalmadı.
O nedenle “Hiç bir ulus hiç bir devlet adamını Atatürk kadar sevmedi”, hiç bir devlet adamı da “ulusunu onun kadar övmedi, onun kadar da ulusu ile övünmedi.” Atatürk’ün; “Ne mutlu Türküm Diyene” sözü onun ulusuna sevgisinin, bağlılığının gururlu bir vecizesidir.
Atatürk’ün ölümünün hemen ardından Çanakkale Eğitim Müdürü Latif Öktem; “Ebedi Türk (Ulu)su” diye yazdığı şiirinde bu sevgiyi dile getirirken;
“Ey İnönü, Afyon, ünlü Sakarya,
Şimdi boynu bükük, öksüz Çankaya,
Basamadın bağrına doya doya,
Uçtu… (Kızıl saçlı zafer kartalın)”
dedikten sonra Atatürk’ün gösterdiği yoldan asla dönülmeyeceğini belirtecekti..
Bize bütün aydınlık bir yurt bıraktın,
Bayrağına zafer çelengi taktın,
Bu meşale kalbimizde yanacak,
Türklük var oldukça seni anacak”
Dünya durdukça Atatürk sevgisi hiç bitmeyecektir.