E-Posta : atabay64@gmail.com
18 Ekim 1912 tarihinde Osmanlı devleti ile dört Balkan devleti arasında Balkan savaşları başladı. Osmanlı Devleti hem karada, hem de denizde önemli toprakları kaybetti. Yunan donanması Ekim ayının sonlarından itibaren Ege adalarını birer birer ele geçirdi. Ege adalarında yaşayan Osmanlı tebaası savunmasız kaldı ve kaderine terk edildi.
Balkan Savaşları Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa topraklarının neredeyse tamamına yakınını kaybettiği savaşlar olmakla birlikte, yaşanan göçler, hastalıklar, eziyetler nedeniyle de İmparatorluk için tam bir yıkım oldu. Yenilgi ve hemen başkentin yanı başında yaşanan drama İmparatorluğun çaresiz kalması ve kendi iç siyasal çekişmelere gücünü harcaması halkı ve askerleri tam bir ruhsal çöküntüye sürükledi.
Yakın bir zamana kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun birer vilâyeti olan Balkanların yeni devletleri, Osmanlı’nın genişlemesi ve güçlü bir devlet konumuna gelmesinde, Avrupa’da ilk ele geçirilen topraklar olması, hem de onun yükselmesine kaynak sağlaması nedeniyle İmparatorluk için farklı bir değere ve konuma sahiptiler. Bu açıdan bakıldığında toprakların kısa sürede elden çıkması durumu daha da anlamlı hale gelmektedir.
Balkan Savaşları sırasında bir başka önemli dram Ege adalarının çok kısa bir sürede Yunanistan tarafından işgal edilmesidir. Yunan donanmasının Birinci Balkan Savaşı sırasındaki savaş planı, Çanakkale Boğazı ve Batı Anadolu kıyılarını abluka altına alarak Osmanlı Devleti’nin İzmir’den Kavala ve Dedeağaç’ta asker göndermesini ve Trakya ile Makedonya ordularını takviye etmesini önlemekti. Bu plan çerçevesinde Yunan donanması önce Çanakkale Boğazını abluka altına aldı ve hemen sonra da “boğazönü adaları”nı ele geçirdi. Daha sonra da Kuzey Ege’deki stratejik adaları işgal ettiler. Bu adalarda çok az direnişle karşılaştılar. Yunan donanması Ege Denizi’nde devriye gezerek asker taşıyan Osmanlı gemilerinin bulundukları limanlardan ayrılmalarını engellediler.
Ege Adaları birer birer Yunan donanması tarafından işgal edilirken adalarda bulunan çok az sayıdaki Osmanlı askerleri ile yerel yöneticilerin Osmanlı donanmasının kendilerine yardım için yaptıkları çağrılar sonuçsuz kaldı.
19 Ekim 1912 tarihinde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Komutanı Mirliva Rüştü Paşa’dan gece 23.30’da alınan şifreli telgrafta Yunan donanmasının Limni limanına geldiği ve Averoff zırhlısından karaya çıkan bir subayın Limni Mutasarrıfından, adanın teslim edilmesini istediği ancak mutasarrıfın bu talebi reddetmesi üzerine karaya ertesi gün asker çıkarılacağı bildirildi. Bunu müteakıp Averoff denize açıldı. Adada bulunan Redif ve Jandarma subayları alınan savunma tertibatı gereğince dağa çekildiler. Yunan Amirali Komparis, adada bulunan Despot Vekili ile Polisi Averoff zırhlısını davet ederek teslim için verilen 24 saatlik sürenin bir saate indirildiğini belirtti. Ayrıca Komparis, adanın bu süre içerisinde mevcut silahlarla birlikte teslim olmasını istedi. Bunun üzerine adada bulunan Osmanlı yetkilileri hükümet tarafından kendilerine böyle bir emir verilmediğini belirterek şayet zor kullanılırsa alınan kara gereğince dağa çekilen jandarma ve redif askerlerince karşı koyacağı bildirildi.
21 Ekim 1912 tarihinde Jandarma Yüzbaşısı Nazif, Redif Yüzbaşısı İbrahim, Liman Reis Vekili İbrahim ve Jandarma Münir Efendiler, Sadrazamlık Makamına, Harbiye ve Bahriye Nezaretine ve Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı’na çektikleri telgrafta adada bulunan yedek ve acemiler de dâhil olmak üzere, adada bulunan 80 askere silah verildiğini bunların sadece 8’nin birliğe katıldığını ve bunlardan 6’sının gece firar ederek sadece 2 askerin kaldığını belirterek, bu kadar az bir kuvvetle düşmana büyük bir zarar veremeyeceklerini ancak askeri onura leke sürdürmektense şanlı bir şekilde ölmeyi tercih ettiklerini bildirerek, çoğu Hıristiyan köylerden oluşan Limni adasında açlık ve susuzluktan ölmemek için donanmanın Limni’ye gönderilmesi talep edildi. Limni Mutasarrıfı Mihran Efendi Yunanlıların adaya asker çıkardığı, Osmanlı askerinin karargâh olarak seçtiği Pere Köyü’nü ele geçirdiği ve ada merkezi ile askerler arasındaki irtibatın kesildiği ve tek kurtuluş çaresinin Osmanlı donanmasının adaya gelmesi olduğunu belirterek “imdat” çağrısı yaptı.
Limni adasının işgalini diğer adaların işgali izledi. Gökçeada Kaymakamı Lütfi Efendi, 21 Ekim 1912 tarihinde Osmanlı Hariciye Nezareti’ne (Dışişleri Bakanlığı) çektiği telgrafta Gökçeada’nın da işgalinin kesin olduğunu, 13 askerden oluşan birliğin dağa çıkarılacağını, adada birkaç aileden oluşan Müslüman kaldığını bildirdi. Bunun üzerine Midilli’de bulunan Cezayir-i Bahr-ı Sefid Vilayeti Valisi Ekrem Bey, Gökçeada Kaymakamı Lütfi Bey’e, 13 jandarma ile Gökçeada’nın savunulamayacağını belirterek hemen Seddülbahir’e geçilmesini tebliğ etti. Bu tebliğ üzerine Gökçeada’da bulunan memurlar kayıklara binerek Seddülbahir’e geçtiler. Kaymakam Lütfi Bey de para ve önemli resmi kayıtları yanına alarak Seddülbahir’e gitti. Adada vekil olarak da Tahrirat Kâtibi Gökçeadalı Nikolaki Efendi’yi bıraktı. 31 Ekim’de Gökçeada ve Taşoz, 4 Kasım’da Sakız, 7 Kasım’da Bozcaada Yunanlıların eline geçti.
Yunanlılar Osmanlı donanmasının zayıf olmasından yararlanarak Ege adalarını kısa sürede ele geçirdiler. Ege adalarında yeteri kadar Osmanlı askeri yoktu. Bu nedenle adalar gerektiği şekilde savunulamadı. Osmanlı donanmasının da güçlü olmaması ve Çanakkale Boğazı önlerinden Ege Denizi’ne açılamaması nedeniyle adalardan yapılan yardım çağrıları sonuçsuz kaldı.
Cumhuriyetin kuruluşlundan sonra Atatürk bu tarihsel gerçekleri iyi bildiği için donanmaya büyük önem verdi. Atatürk, “Donanmasız Anadolu olmaz. Donanmadan yana kuvvetli olmak Türkiye’nin savunması için şarttır. Donanmamız izlediğimiz politikanın da kuvvetli desteği olacaktır.” diyerek Ege’de bugün yaşanan olaylara daha o yıllarda dikkat çekmişti.