Hep söyleriz, hep deriz, ne kadar bilimsel çerçeveye uymuyor görünüyor gibi olsa da “Gelibolu Yarımadası”nın heryeri şehitlik. Bunun farkına vardığımda Çanakkale’ye gelip, aziz ve mübarek şehitlerle tanış olalı henüz 3 yıl olmuştu 2008’in Ağustosunda. İstanbul’dan meraklı bir araştırmacı ile Anafartalar bölgesinde çeşitli incelemelerde bulunduk. Hem manzarayı biraz görmek, hem de bölgedeki savaşta bahsedilen noktaları görmek için Beşyol (savaş sırasındaki adıyla Turşunköy) köyüne doğru yola koyulduk. Derken köyden Ece Limanı sapağına dönüp ilerledikten sonra Ece Limanı’na yaklaşık 3 kilometre kala sol tarafta, köyün kuzeybatısındaki Tekke-Kavak tepelerini seyretmek istedik. Sağda durduk, soldaki tepeleri daha iyi görebileceğimiz bir yükselti aramaya başladık. Bir anda önümüzde birkaç iyi korunmuş mezar beliriverdi. Hemen 200 metre ilerisinde ise “Servi” ağaçları kaplı ufak bir tepe… Evvelce değin öğrendiğim bir şey vardı. Bir yerde Servi ekiliyse bu bolca mezarlık işaretiydi. O tarafa doğru ilerledik. Ağaçların arasındaki çalılıklar ve dışındaki dikenli tellerden ağaçların arkası görülmüyordu. Tepeye yanaşıp ağaçları araladığımızda “Aman Allah’ım” dedik… Yüzlerce mezar taşı… Yıkık, viran…
İşte o tarihten itibaren bu şehitliği benimsedim ve orayı sahipsiz görünce aklıma bir şiir dizesi takıldı: ”Dağ başında sessiz mezar”… Burayı bilmezden evvel de Kumköy yakınındaki “Çamlıtekke Şehitliği” bende aynı duyguyu uyandırırdı. Şöyle yazardı üzerinde “Biz burada 71 tane medfunuz, bir Fatiha’ya muhtacız.”
Sonrasında elbette bilen bilir bizlerin bu alandaki en büyük başucu kaynağı olan “Şevki Paşa” haritasını inceledim. Haritanın 1 ve 2 nolu paftaları olan “Ece Limanı” ve “Yukarı Kapanca” paftalarında burası görülmüyordu. Daha doğrusu bu alan Şevki Paşa paftalarında yer almıyordu. Nitekim 12 Ocak 2014 tarihinde ricamızı kırmayan Kenan Çelik hocam, araştırmacı Zafer Bozoğlan ve Milli Park Müdürü Ozan Hacıalioğlu beyle beraber bu şehitliği incelemeye gittik. Kendisi de bu şehitliğin bulunduğu noktanın da Milli Park sınırları dışında olduğundan söz ettiler. Doğruydu da…
Burada bir şehitlik olması için muhtemelen bir hastane olması gerekirdi. Çünkü tahminime göre burada en az 300-400 şehit yatıyordu. Bölgeyi incelediğimizde savaş sırasında burası 7 Ağustostan sonra oldukça aktif olarak kullanılan bir bölge. Nitekim 13 Ağustos’ta Kireçtepe’de bazı önemli tepelerin alınması ile 5. Tümen Karargahı buraya taşınmıştı. Komutanlığına da Alman Yarbay Wilmer bey atanmıştı. Devam eden muharebelerde 5. Tümen Ece Limanı ile Kireçtepe arasındaki kıyı kesimini de içine alan bir bölgeyi savunacaktı.
17 Ağustos 1915 sabahı, 19’uncu Alayın 1’inci ve 2’nci Taburlarından kurulan bir kuvvetle Kireçtepe’nin 500 metre kadar ilerisindeki daha önce jandarmalar tarafından bırakılmış olan iki mangalık bir sipere hücum edilerek ele geçirildi. Bölge, şehit, yaralı ve ölülerle doluydu. Tümen komutanı durumu Anafartalar Grubu Komutanına (Albay Mustafa Kemal) bildirerek ölülerin gömülmesi, yaralıların toplanması ve boşaltılması için bir sıhhiye bölüğü istedi. Grup komutanı Albay Mustafa Kemal aldığı başarı haberi üzerine, 5’inci Tümen Komutanlığını kutladı. Bir yerine iki sıhhiye bölüğüyle bir dağ, iki sahra bataryası ve 4000 kum torbası gönderdi. Topçunun mevzilendirilmesi ve kum torbalarının kullanılması hakkında talimat verdi.
Bu cümlelerde büyük bir ipucu var. Albay Mustafa Kemal’in 5. Tümen için gönderdiği 2 sıhhiye bölüğü, bu yaralıları nereye taşıdı? Zira 5. Tümen’in Seyyar Hastanesi Bigalı Deresi’nin 6 km kuzeyinde bir dere içerisinde bulunuyordu. Bu yaraların taşınması için çok uzak mesafeydi.
Bu bilgiler ışığında baktığımızda hastane ve şehitliklerin çeşitli açılardan güvenli yerlere yapıldığı görüyoruz. Bu şehitliğin bulunduğu mevki ve civarı “sütre gerisi” dediğimiz, yamaçların gölgelediği bir noktada idi. Yani gemi topçu atışlarından da korunaklı bir mevki sayılabilirdi.
Fakat hiçbir belge ve kaynakta burasıyla ilgili net bir veriye ulaşamamıştım. Ta ki cephedeki bir diğer Alman olan 9. Tümen komutanı Albay Kannengiesser’in 1928 baskısı olan “The Campaign in Gallipoli” kitabındaki bir resim dikkatimi çekene dek… Albay Kannengiesser 27 Ekim 1915’te 11, 12. ve 9. Tümenlerden oluşan 16.Kolordu’nun başına getirilmişti. Bu bölgeye gittiğinde aldığı bir fotoğrafı kendi kitabına koymuştu. Fotoğrafta dikkat çeken ayrıntı sıhhiye bölüğüne bağlı teskereci askerler sedye ile bir şeyler taşıyorlardı. Bu, bu bölgede sıhhiye bölüğünün varlığının bir işareti olabilirdi. Nitekim varmak istediğim burada bir şekilde bir sargı mahalli gibi bir noktanın olduğudur.
Yeni duydum ki, bu şehitliği düzenleyerek “düzenli, muntazam, bilinen” bir şehitlik haline getireceklermiş. Sevindim. Sanırım tarih danışmanı üniversiteden Yrd. Doç. Dr. Burhan Sayılır hoca olacakmış. Bu kadar yıl bu şehitlikle ilgilendikten sonra insan sahipleniyor. Bu sebeple yapacaklardan ricam “Beton” kullanılmaması…Emin olun en güzel taşlar, betonlar şu mevcut görüntüsünün bizlere verdiği anlam ve duyguyu tattıramaz. Evet bizlere, müteahhitlere beton lazım. Ama şehitlere değil. Demem o ki; “Bugün beton kullanırken buraya çakacağınız her bir demir, 100 yıl önce düşmanın attığı demir gülleler, mermilerin, onların sinelerinde açtığı yaradan daha çok canlarını acıtacaktır.”
Bu sebeple nacizane fikrim, etrafını tahta çitlerler çevirip, önüne bir bilgi tabelası, mezarlığa girişte de bir “Hüvel Baki” yazsınlar yeter… Bize bir şey sormak isteyen olursa bir çift laf da biz şehitler için söyleriz…
Yazarın Diğer Yazıları | ||
Anzaklar: Tesadüfen Arkeologlar | 20 Aralık 2015 | |
Çanakkale Muharebeleri Esnasında Gelibolu Yarımadasından Çalınan Arkeolojik Değerler | 28 Ekim 2015 |