E-Posta : atabay64@gmail.com
14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimler sonrasında Demokrat Parti iktidara gelmişti. Demokrat Parti açısından Çanakkale’nin özel bir yeri vardı. 1946 seçimlerinden sonra 1950 seçimlerinde de partinin seçimi kazandığı vilayetlerden biriydi. Çanakkale ve on yıl devam edecek olan Demokrat Parti döneminde her hükümette mutlaka Çanakkale’den bir veya birkaç milletvekili bakan olarak görev almıştı. Çanakkale’ye en çok yatırım da bu on yıl içerisinde yapılmıştı. Bir taraftan siyasal güç, diğer taraftan Türkiye’nin batı demokrasilerinin yanında yer alması ve dünya barışını korumak üzere batılı güçlerle Kore Savaşı’na katılması Türkiye’nin ve Çanakkale’nin önemini de arttırmıştı. Marshall yardımı ile yeni yatırımlar gerçekleştirilirken; Boğazlar ve Gelibolu hem askeri hem de ticari anlamda önemli bir konumdaydı. Böyle bir hava içerisinde yeni iktidar 1951 yılı sonunda Fransa ile İngiltere’yi birbirine bağlayan Manş Tüneli gibi bir geçitle Asya ve Avrupa topraklarını Çanakkale Boğazı’nda yapma düşüncesini gündeme getirdi. Yapılması düşünülen bu tünelin Gelibolu ile Lâpseki arasında açılması, geliş ve gidiş yolu olmak üzere iki kısımdan oluşması düşünülmekteydi. Genişliği 10 metre ve yüksekliği 15 metre olması düşünülen tünel gece-gündüz bol elektrik lambaları ile aydınlatılacaktı. Her cins motorlu ve motorsuz araçlar ve yayalar bu deniz ve toprak altı asfalt yollarında işleyerek iki kıtanın bu karşılıklı iki şirin kazası arasında gidip gelecekti. Gerektiğinde “atom bombasına karşı” mükemmel bir sığınak görevi görebilecek olan bu ikiz tünelin yapılması düşüncesi büyük bir heyecana da sebep olmuştu. Böylelikle Dünyanın 2.Dünya Savaşı sırasında ilk kez karşılaştığı atom bombası ve bundan korunma yöntemleri Çanakkale Boğaz geçişine de yansıdı.
Bu arada Çanakkale Boğaz geçişinin yapılması tartışmasının tam da Türkiye’nin ve Yunanistan’ın Kuzey Atlantik Teşkilatına alınmaları tartışılırken yapılması da anlamlıydı. İngiltere uzun süre Türkiye ve Yunanistan’ın teşkilata alınmasına karşı çıktı. İngiltere, 21 Temmuz 1951 tarihinde Türkiye ve Yunanistan’ın Kuzey Atlantik Paktı Teşkilatı’na alınmalarına taraftar olduğunu resmen ve kesin olarak açıkladı. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere arasında bir süreden beri devam etmekte olan görüşmelerde Türkiye ve Yunanistan’ın pakta alınmaları konusundaki müzakereler olumlu sonuçlandı. İngiltere Dışişleri Bakanı Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada İngiltere’nin Türkiye ve Yunanistan’ın üyeliklerine muhalefet etmediğini, bu iki ülkenin savunmasının batı savunmasıyla kaynaştırmanın daha iyi bir yolu olup olmadığının incelendiğini dile getirdi. Dışişleri Bakanı Herbert Morrison, Türkiye açısından başlıca zorluk bu devletin Kuzey Atlantik Paktı’na katılmak isteğinin Ortadoğu’nun genel savunmasındaki rolü olduğunu İngiltere’nin hem Türkiye’nin hem de Yunanistan’ın pakta katılmasının en iyi çözüm olduğunu söyledi. Bu konuda Lizbon’da yapılacak toplantıda Atlantik Paktı’nın diğer üyeleri ile eşit koşullarda Türkiye ve Yunanistan’ın Pakta girmesinin onaylanacağı belirtildi. Türkiye baştan beri bu konuda ısrar ediyordu ve Amerika da Türkiye’nin Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olmasını istiyordu. İngiltere ise ısrarla bir Akdeniz Komutanlığı kurulmasını ve bu komutanlık içerisinde Türkiye’nin yer almasını ileri sürüyordu. Avrupa Komutanı General Eisenhower ise Türkiye ve Yunanistan’ın kendi komutanlığı altında Pakta girmesinde ısrarcıydı. Amerika, İngiltere’nin ısrarcı tutumunu kırmak için Akdeniz’de Amiral Carney’in emrinde tali bir Ege Komutanlığı fikrini ortaya attı. İşte böyle bir hava içerisinde birçok Amerikalı ve İngiliz üst düzey askeri yetkili Türkiye ve Çanakkale’ye geldi ve incelemelerde bulundu. Bu incelemeler sırasında Boğazın önemi ve Avrupa ile Asya’nın bir geçitle birleştirilmesi de güvenlik ve lojistik açısından düşünüldüğü anlaşılmaktadır.
Çanakkale halkının ise bunlardan ziyade temel düşüncesi böyle bir geçit yapılırsa küçük teknelerle fırtınalı havalarda dalgalar üzerinde yuvarlanmaktan korka korka karşıya geçmenin tarihe karışacağı şeklindeydi. Ama bu plan sadece düşüncede kaldı ve bir dizi felaketler ve ekonomik sıkıntılar içerisinde sadece düşüncede kalmaktan ileri gidemedi. 1959 yılında Çanakkale Boğazı’nı bir asma köprü ile birleştirme düşüncesi gündeme geldi. Asma Köprünün Kilitbahir ile Çanakkale arasında inşa edilmesi düşünülmekteydi. Çelikten yapılması düşünülen asma köprü Asya ve Avrupa arasındaki Boğazı birleştirerek bir “yekparelik” sağlayacaktı. Böylece “iki kıtadaki yaşayış ve ruh ayrılığını” da ortadan kaldıracaktı. Çanakkale Asma Köprüsü Çanakkale’yi “mahalli hüviyetinden sıyırıp yeryüzünün en belirli yıldız şehirleri” arasına sokacaktı. Çanakkale Asma Köprüsünün yapılması düşüncesi karşısında bir yazar şöyle diyecekti: “Deniz kıyısına her indiğimde, Amerika’nın San Francisco şehrindeki muazzam köprünün bir eşini, nazlı Boğazımızın üzerinde görür gibi oluyorum.”
Asya ve Avrupa’yı bir asma köprü ile Çanakkale Boğazı’ndan geçme düşüncesi 1960 yılı Şubat ayında bir kez daha gündeme gelmişse de bu defa da hayata geçirilemedi.