E-Posta : atabay64@gmail.com
Hayatı mücadelelerle geçmiş olan Emin El-Hüseyni, 1895 yılında doğdu. Gençliğinden itibaren II. Abdülhamit’in İslamcılık politikasını benimsedi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ordusu’nda görev aldı ve Çanakkale Savaşları’na katıldı. Teşkilat-ı Mahsusa’da da görev alan Hüseyni iyi bir propagandisti. Çanakkale Cephesi’nin kapanmasından sonra 1916 yılında Kudüs’e dönen El-Hüseyni, Arap isyancıları Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında yer almaları için ikna etmeye çalıştı, ancak bu konuda başarılı olamadı. Birinci Dünya Savaşı sırasında; Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklanan Hicaz Emiri Şerif Hüseyin ayaklanmasının bastırılması için 4. Ordudan bazı birliklerin Hicaz’a gönderildiği sırada Emin El-Hüseyni Osmanlı Ordusu’nda aynı zamanda bir subaydı. Şerif Hüseyin’in isyanı, İngilizlerle Gazze ve Filistin’de savaşan Osmanlı Ordusunun Gazze, Şeria ve Birusseba hattında savunmaya çekilmesine neden oldu. 1917 yılı İlkbaharında İngiliz Ordusu Gazze’ye saldırdı. Ancak İngilizler 1. ve 2. Gazze savaşları sonrasında Türklerin gerçekleştirdikleri kahramanca savunması karşısında çekildiler. Ama yeni takviye birlikleri ile desteklenen İngiliz Ordusu Filistin’e saldırmaya hazırlanıyordu. Bunun üzerine Cemal Paşa’nın uyarılarıyla Yıldırım Ordularının Irak Cephesi’nde kullanılmasından vazgeçilerek Filistin ve Suriye Cephesi’ne gönderilmesi kararlaştırıldı.
Savaş hazırlıklarını tamamlayan İngilizler 24 Ekim 1917’de 138 bin kişilik bir kuvvetle taarruza başladılar. Birusseba ve Gazze önlerindeki savaşları kazandılar. Kudüs düştü. İngiliz Orduları Komutanı Allenby Kudüs’e saygısından dolayı yürüyerek şehre girdi ve kutsal yerlerin korunması için şehirde sıkıyönetim ilan etti.Kudüs daha düşmeden İngiltere, 2 Kasım 1917’de yayınladığı “Balfour Deklarasyonu” ile Yahudilere Filistin’de ulusal bir yurt için söz verdi. Ancak petrol çıkarları ve bölgenin stratejik özelliği, Araplara karşı bir politika izlemesini de engelliyordu. İngiltere yaşanan ikilemi çözmek için bir orta yola başvurdu ve “Lord Peel” başkanlığındaki bir komisyon tarafından yapılan incelemeler sonucunda 1919 yılı Mayıs ayında “Beyaz Belge” adıyla bilinen bir rapor doğrultusunda İngiltere, Filistin’i abluka altına alarak her yıl Filistin’e göç edecek olan Yahudilerin sayısına kotalar koydu. Buna göre; 100.000 göçmenden fazla hiçbir Yahudi Filistin’e mülteci olarak kabul edilmeyecekti. Siyonistler “Beyaz Belge”yi reddettiler. Aynı zamanda Siyonist hareketinin merkezi İngiltere’den Amerika Birleşik Devletleri’ne taşındı. Emin El-Hüseyni Kudüs’ün İngilizlerin eline geçmesinden sonra; Kudüs’e Yahudi göçünü durdurabilmek için büyük çaba sarf etti ancak İngilizler bu konuda yaptığı çalışmalar nedeniyle Emin El-Hüseyni’yi on yıl hapse mahkûm ettiler. Hüseyni bunun üzerine Şam’a kaçtı, savaş sonrasında Kudüs’te sivil idare kurulunca tekrar Kudüs’e döndü ve 1921 yılında Kudüs Müftüsü seçildi. Milletler Cemiyeti Konseyi 1922 Temmuz’unda aldığı bir kararla İngiltere’nin Filistin üzerindeki manda haklarını tanıdı ve Filistin’e yapılacak olan Yahudi göçünün gerçekleşmesi için ön hazırlıkları başlatılmasını istedi. Yahudi göçüne karşı ilk tepki Filistin’in çeşitli kentlerinde Arap halkının Yahudi mahallerine saldırmasıyla kendini gösterdi. Ardından olaylar büyüdü ve manda yönetimi tarafından güçlükle bastırıldı. Hüseyni, İngilizlerin uyguladıkları politikaları hiç içine sindiremedi ve sürekli bir arayış içerisinde bulundu. O nedenle Yahudi karşıtı eylemleri destekledi. 1929 yılındaki ayaklanmaları 1933 yılındaki ayaklanmalar izledi. İki ayaklanma arasındaki tek fark; 1929 ayaklanması Yahudilere yönelmişken, 1933 ayaklanması Yahudi göçlerine yönelik olmasıydı. 1933 yılında Hitlerin iktidarı ele geçirmesinden sonra Kudüs’ün tekrar Müslümanların yönetimine geçmesi ve Yahudi göçünün durdurulması için Almanya ile yakın ilişkiler içerisine girdi. 1936 yılında Filistin’de büyük bir isyan başlattı ve Yahudilere toprak satışını engellemeye çalıştı. Bu hareketi İngilizlerin tekrar tepkisini çekti ve İngilizler Emin El-Hüseyni’nin Kudüs Müftüsü olarak dini liderliğini tanımadıklarını ilan ettiler. Hüseyni bu nedenle Lübnan’a kaçmak zorunda kaldı.
Emin El-Hüseyni, Hitlerin Yahudilerle ilgili olarak çıkardığı Nürnberg Yasalarını destekledi. İkinci Dünya Savaşı başladıktan sonra 1941 yılında Almanya’ya giderek Hitlerle görüştü ve Hitler, Hüseyni’ye Yahudileri Filistin’den atma sözü verdi. 1943 yılında tekrar Almanya’ya giden Hüseyni bu defa da SS Komutanı Himmler’le görüştü ve Almanya için Müslüman askerlerden oluşan birlikler kurabileceğini söyledi. Bu kapsamda 13.SS Waffen Dağ Tümeni’ni oluşturdu. Hüseyni ayrıca Almanya’da propaganda için bulunan Müslüman dünyasından gelen kişilerle de yakın temas içerisinde bulundu. İkinci Dünya Savaşı’nı Almanya’nın kaybetmesi üzerine Emin El-Hüseyni İsviçre’ye kaçtı. Ama tutuklanmaktan kurtulamadı. Fransa’da ev hapsinde tutuldu. Bir süre sonra kaçarak Kahire’ye geldi. Mısır’da hala İngilizler etkili idi. Ancak karizmatik bir kişiliğe sahip Emin El-Hüseyni’yi İngilizler İsrail’e teslim etmek yerine kendi kontrollerinde tutmayı daha politik buldular. Hüseyni İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada yaşanan karmaşadan da yararlanarak 1948 yılında Gazze Şeridi’nde bir Filistin Hükümeti kurduğunu ilan etti. Bu hükümet; Mısır, Suriye, Lübnan, Irak ve Suudi Arabistan tarafından tanındı. Ancak ömrü kısa sürdü.
Paris’te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme”yi 9 Aralık 1948 günü 260 sayılı kararıyla kabul etti. Sözleşme, 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girdi. Özellikle Hitlerin Nazileri yok etme planının bir daha yaşanmaması için savaş sonrasında “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme” kabul edildi. Yahudiler bundan sonra İkinci Dünya Savaşı sırasında soykırıma bulaşmış olduklarını düşündükleri kişileri cezalandırmak için büyük bir çalışma başlattılar. Ama Emin El-Hüseyni bu kampanyadan ceza almadı. Emin El-Hüseyni ömrünün kalan kısmını Lübnan’da geçirmek zorunda kaldı ve 1974 yılında 79 yaşında vefat etti. Kudüs’e gömülme isteğini İsrail kabul etmedi. Mezarı halen Lübnan’da bulunmaktadır.