İnsanların her şey için bir alışma süreci vardır. Evimize bir eşya aldığımızda nesnelere karşı, evimizi taşıdığımızda evimize, yeni ikamet mahallimize, sokağımıza, komşularımıza. Sonra derken komşularımız der ki “eti şuradan alın, burada bakkal, burada manav…” Nerede ne olduğunu öğrenirsiniz, alışırsınız. 1915’te Fransızlar da Çanakkale’de öyle yapmıştı. Evet belki şuan bu şehir ve ülkede bir çoklarımızın yapmadığını yaparak, bulunduğu çevreye bizler gibi duyarsız kalmamışlardı.
Tarihi hep savaşların bir zaman tüneli düşünecek olursak yeryüzünde insanlar arasında gerçekleşen “14.000” büyük savaştan –ki insanların ehlileşmediği erken dönemde hayvanlar âlemi ile tutuştukları savaşı saymazsak- en büyükleri bu topraklarda gerçekleşti. Şüphesiz bunlardan en büyüğü de literatürde “modern zamanların son eski savaşı” dedikleri Çanakkale Savaşı idi… Çanakkale Şehitler Abidesinin üzerinde bulunduğu antik kent olan Elaious (de Eleonte) antik kenti M.Ö. Atinalı göçmenler tarafından kurulmuştur. Elaious belirtilen dönemde adı “Trakya Yarımadası”(Thracian Chersonese) olan Gelibolu yarımadasındaki en önemli 7 kentten birisidir… Bu bölgeyi ve tüm Gelibolu Yarımadasını, Marathon savaşında Helen ordusunu yöneten, Kypselos’un oğlu Miltihades, Thrak halkı Dolonklardan ele geçirmiştir. İranlılar, Dareios’un oğlu Xerxes komutasında Yunanistan seferine çıkmadan önce (İÖ.480), Elaious’u askeri üs ve lojistik merkezi olarak kullanmışlardır. Elaious hem bir kıyı kenti, hem de Atinalıların yavru kentlerinden biri idi. Bu nedenle Atina Sparta savaşında (İÖ.431-404) denizlere egemen olan Atinalıların yanında yer almıştır. Elaious’un bir başka önemi ise Homeros’un İlyadasında bahsi olan Truva Savaşında çıkarma yapan Akhalılardan karaya ilk ayak basan “mitolojik kahraman” Prestotilas’ın mezarının buraya yakın bir yerde bulunmasıdır. Prestotilas’ın kahramanlığı nedeniyle Granikos Savaşı için Biga yarımadasına gitmekte olan Büyük İskender, M.Ö. 334 yılının baharında, askerleri Gelibolu yarımadasından Asya tarafına nakil olurken, Gelibolu yarımadasının en uç noktasına yakın yerde bulunan bu antik kente uğramış, burada kahraman Prestotilas’ın mezarında tanrıya kurbanlar armağan etmiştir. Daha sonra ise Truvaya da uğrayıp Granikos’a geçmişti. Prestotilas’ın kahramanlığı Roma imparatorluğu döneminde de diri tutulmuş, sözlü tarihten ziyade, İmparator Commodus zamanında basılan paraların üzerinde Prestotilas’ı geminin pruvasında oturan ve her an kıyıya doğru sıçrayacak bir kahraman gibi tasvir etmişlerdir. Dolayısıyla bugün Elaious antik kenti üzerinde yükselen “Çanakkale Şehitler Abidesi” her ne kadar 1. Dünya Savaşında Çanakkale’de Türk kahramanlığının simgesi olarak var olsa da mitolojik kahraman Prestotilas’ın mezarının yakınında da yükseliyor olması sebebiyle çağlar öncesindeki ve yakın tarihimizdeki kahramanlıkları birleştirip simgeleyen bir anıt değerini ve manasını da barındırıyor.
25 Nisan 1915’teki Müttefiklerin Çanakkale’de karaya asker çıkarmalarını takip eden 2. Günün sonunda Fransız birlikleri bugünkü adı Eskihisarlık olan Elaious antik kenti civarına asker çıkarmışlardı. Hemen bu mevkinin kuzeyinde bulunan Kerevizdere’deki Türk topçularının atışları sonrası yerden kalkan toprakların altında ortaya çıkan Elaious antik kentinin kalıntıları Fransızların Doğu Akdeniz Seferi kuvvetlerine bağlı birlikler tarafından keşfedilmiştir. Bu birlikler sonrasında Temmuz 1915’te çeşitli profesyonel kazı ekiplerinin yarımadaya gelmesiyle birlikte kazı çalışmalarını başlatmışlardır. Bu kazı çalışmalarında şehrin Nekropol alanına ulaşılmış, bir çok eser bulunmuştu. Aralık 1915 ortalarına dek devam eden kazılarda elde edilen eserlerin bir çoğu Fransa’da bulunan Louvre müzesi koleksiyonuna eklenmişti.
Bunları nereden biliyorum? Elbette işkembe-i kübradan atmıyorum. Bazıları gibi –ki buna maalesef devlet organlarını da katmaya mecburum- yaşadığım Coğrafyaya duyarsız kalamamıştım. Merak ettim, araştırdım. Bana kimse bunun için para da vermedi, vermezler de... Araştırmamın en büyük sonucuna gelirsek; Fernand Courby, Joseph Chamonard ve Edouard Dhorme’nın yazdığı “de Elonte” kazısın raporunu bulmayı başardım. Tamı tamına 115 sayfa…
Derken araştırmama devam ederken buradan çıkarılıp Louvre Müzesine götürülen buluntulardan biri olan bir adet “Korinta Amforası”nu Louvre Müzesi envanterinde gördüğümde dikkatimi çekmişti. Açıkçası bu amfora ile ilgili kazı raporunda bir bilgi yer almıyordu. Birazcık envanter kaydını incelememle şoka girişim arasında 2 dakikadan fazla süre yoktu sanırım… Nesne bilgisinde yazan ifade : “1923 yılında Gelibolu’da Fransız Ordusu tarafından yapılan kazılarda bulunmuştur.” Bu şu demekti: Mondros Mütarekesi’nden sonra yarım bıraktıkları kazıyı devam ettirmişlerdi ve geri dönüşte bu M.Ö. 580-560 arasına ait amforayı da bulup götürmüşlerdi.
Gelibolu’da unutulmuş tek arkeolojik alan Elaious değildir, elbette. Araplos, Alopekonnessos gibi şehirler de elbette buna dahil. Onlar da unutulmuş birer arkeolojik değer. Kimseden buralarda kazı yapılmasını beklemiyoruz, yapmasınlar da… Fakat burada bu kadar köklü geçmişe sahip bu mevkiler bulunurken insanların ve kurumların bu kadar kayıtsız kalması doğal mı? Bu buluntular bu medeniyetten çalındı. Güya dünyanın en medeni milleti –ki bana göre medeniyet hırsızı- geliyor ve savaş anında ülkenizde arkeolojik kazı yapıp buluntularla gidiyor. Bu medeniyetsizliğin göstergesi olduğu gibi belki de savaş suçudur. Neden bu amfora ve götürülen diğer buluntular, yeni kurulacak olan “Troia Müzesi”nde sergilenmesin? Dilerim bir babayiğit çıkar, bu işin peşine düşer. Ben ise bunun için her zaman buradayım.
Yazarın Diğer Yazıları | ||
Anzaklar: Tesadüfen Arkeologlar | 20 Aralık 2015 | |
Dağ Başında Sessiz Mezar: “Beşyol’da Bir Şehitlik” | 20 Kasım 2015 |