E-Posta : atabay64@gmail.com
Düşman donanması Çanakkale önderinde Boğazı geçmek için büyük saldırısını başlattı. 18 Mart günü Sokrat, henüz İstanbul’daydı. Çanakkale’de yaşananları öğrenmeye çalışıyordu. Hemen bir tramvaya atlayıp Harbiye Mektebi’ne gitti. Karargâhta ilk karşılaştığı kurmay subay ona hitaben “Sokrat Efendi, Muhafız Kıtası’nı silah başı ediniz” emrini verdi. Bu olaydan yaklaşık onbeş yirmi gün sonra Sokrat, 5.Ordu Komutanlığı emrinde görev yapmak üzere Seyrüsefain İdaresi’nden kiralanan vapurla Gelibolu’ya hareket etti. Gelibolu’ya yaklaştıklarında savaşın ilk belirtisi görüldü ve bir denizaltı saldırısı ile karşı karşıya kaldılar. Bunu atlattıktan sonra Gelibolu’ya ayak basarak emrindeki askerlerle asker için tahsis edilmiş camiye yerleştiler. Nisan ayının ortalarında bir düşman uçağının camiye attığı bomba üzerine iki asker yaralandı. Sokrat ilk kez emrindeki erlerin yaralandığını görmüştü. Sokrat’ın birliği Gelibolu’dan Akbaş’a geldi ve oradan da Kocadere Köyü’ne ulaştı. Burada 5.Tümen Kurmay Başkanı Binbaşı Arif Bey’le karşılaştı ve o gece orada kaldı. Ertesi gün 13.Alay emrine verildi. 13.Alay Komutanı Ali Rıza Bey’di. Ali Rıza Bey, Sokrat’ı 2.Tabur emrine verdi. Tabur Komutanı Mithat Bey, onu 7.Bölükte görevlendirdi. Sokrat artık düşmanla mücadeleye hazırdı ve “Okuldan beri arzuladığım göreve nihayet kavuşmuştum. Vatanım için düşmanla boğaz boğaza çarpışmak benim gözümde müstesna bir zevk” diye duygularını dile getirirken tarihler 6 Mayıs 1915’i gösteriyordu. Sokrat İncesu’nun hayatı boyunca en çok sevdiğim insan dediği Mustafa Kemal’le ilk karşılaşması bir siperin içinde olacaktı. Tarih 19 Mayıs 1915’ti. Sokrat, batarya dürbününden İmroz, Semadirek adalarına bakarken gözleri Bozcaada’yı arıyordu. Ancak bulunduğu yerin doğusunda kaldığı için göremiyordu. O sırada omzuna bir el dokundu. Sokrat asker elbiseli, apoletsiz, iri vücutlu birisini görmüş, ancak tanıyamamıştı. Kendisine çeki düzen verdi ve durum hakkında bilgi verdi. Durumdan memnun oldu ve dürbüne geçerek incelemeler yaptı ve biraz sonra da Sokrat’ın sırtını okşayarak ayrıldı. Sokrat bir emir çavuşundan gelen komutanın “19.Tümen ve Arıburnu Müfreze Kumandanı Mustafa Kemal” olduğunu öğrendi. Sokrat, o anı hayatının en güzel anı olarak hafızasından hiç silmedi ve “Evet, ismini çok kere işittiğimiz aziz Mustafa Kemal’i ilk olarak orada görmüş, orada tanımıştım” diye anlattı ve “Onu gören asker sanki bir aslan olup diyordu ki; Kumandanım, ne olur ver şu taarruz emrini de kahpe düşmana bir gösterelim gününü. Yürekleri hep bu arzuyla dolu idi. Neticede buna dayanmıştı zaten. Mustafa Kemal, gerek müdafaada gerekse taarruzlarda daima bizimle idi. Muharebe meydanlarında adım adım askerle beraber olur ve askerin cesaretini daima takviye ederdi. İşte bu gerçekler içinde düşmanı aziz vatanımızdan sürdük hatta kökünü kazıdık.”
Sokrat İncesu Çanakkale Cephesi’nden sonra Filistin Cephesi’nde savaştı. 1918 yılında Filistin Cephesi’nde Taburuyla birlikte esir düştü. Mısır’daki Seydibeşir Esir Kampı’nda gönderildi. Esaret sırasında Seydibeşir Kampı’nda bir kütüphane kurulmasına öncülük etti. Sonra bir tiyatro topluluğu kurarak faaliyete geçirdi. İngilizler ve İskoçyalılar buna hayret etmişler ve tiyatro gösterilerini ön sıralardan izlemişlerdi. Seydibeşir Kampı’nda bir yıl esaret hayatı yaşadı ve vapurla 1920 yılı başında Çanakkale Boğazı’ndan içeri girdi. O sırada Sokrat İncesu’nun içi içine sığmaz olmuştu. O anı yıllar sonra şöyle kaleme alacaktı: “Vatan aşkı, vatan sevgisi ve vatan hürriyeti için senelerce önce bütün varlığı ile çarpışmanın en mukaddes vatan borcu olduğuna inanan bizlerin yolumuzda hayatını seve seve verecek milyonlarca genç kardeşimizin mevcut olduğunu düşünerek gurur ve sevinç duyduğumu bu vesile ile bir defa tekrarlamak isterim.”
Sokrat İncesu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ü çok seviyordu. Her bayram askeri kıyafetini giyer, Bozcaada’da törenlere katılır ve resmigeçit yapardı. 10 Kasım 1938 günü büyük Atası’nın ölümünü duyduğunda her Türk vatandaşı gibi dünyası kararmıştı. O aynı zamanda komutanını bir daha göremeyecekti. Onun için 21 Kasım 1938 tarihinde Bozcaada’da Atatürk’e saygı ve veda töreni düzenledi. Yine üzerinde yüzbaşı kıyafeti vardı. O günü Sokrat İncesu şöyle kaleme alacaktı: “Büyük Atamızın ölümü gününden itibaren başlayan sönmez teessür, küçük büyük, genç, ihtiyar bütün Bozcaada halkının çok acı, çok yakıcı gözyaşlarının akmasına yol açmıştır. 21 Kasım 1938’de Ulu Atamıza son ihtiram ve sonsuz bağlılığımızı bir daha göstermek ve onun açtığı feyizli yollarda bütün hızımızla yürüyeceğimize söz vermek, ant içmek için saat 14’te Cumhuriyet Meydanı’nda toplandık. Atamızın büstü, gözyaşlarımızla ıslanmış çelenklerle örtüldü. Bir zamanlar milli saadetlerimizi anmak için toplandığımız bu meydanda, şimdi hüzünlü bir sükût hüküm sürüyor. Başlar eğik, gözler nemli, yürekler sızı içinde… Atatürk’ün Silah Arkadaşı Sokrat İncesu-Bozcaada”
Sokrat İncesu 21 Kasım 1938’de Büyük Atatürk’e böyle veda etti. Sokrat İncesu hayatını Bozcaada’da geçirdi ve vatan sevgisiyle dolu bu müstesna insan 1976 yılında gözlerini hayata yumdu. Bu arada, Bozcaada’ya gelen pek çok turist, kilisenin yakınındaki pembe boyalı evin duvarındaki “Sokrat’ın Evi” tabelasını görünce, bu evin milattan önce yaşamış ünlü düşünür Sokrates’in evi sanarak ziyaret ediyor. Turistler, evin içine girdiklerinde, iç duvarda asılı bulunan bilgi notunu okuyunca, evin gerçek sahibini öğrenebiliyorlar. Vatanını çok seven, vatanı uğruna ölmeyi göze alan Rum asıllı Türk vatandaşı Sokrat İncesu, Bozcaada’daki mezarında Gelibolu Yarımadasını seyrederek ebedi uykusunda, Çanakkale’de şehit olan arkadaşlarına adeta bekçilik yapıyor. Büyük Atatürk’ün ve Silah arkadaşı Sokrat İncesu’nun ruhları şad olsun.