Ayvacık'ın sahil köylerinin en önemli özelliği Adatepe'den başlayarak kıyıya paralel uzanan tepelerin deniz gören yüksek kesimlerinde yerleşmiş bulunmasıdır. Behram (Assos), Ayvacık'ın güneyi boyunca bir gerdanlık gibi dizilen köylerimizin ortasında adeta bir elmas gibi gözleri kamaştıran güzelliği ile boy göstermektedir. Dünyada antik şehir kalıntısı içinde yaşamaya devam eden biricik köydür. Assos, Eski Anadolu'nun batısında, Troas bölgesinin güney kıyısında, 238 metre yükseklikteki bir bazalt tepesi üzerine kurulmuş antik bir şehirdir. Örenleri, Behram Köyü civarında görülmektedir. Tepenin kuzey eteğinde, Satnioeis (Tuzla Çayı) akmaktadır. Assos, Lesbos (Midilli) adasındaki Methymna şehrinden gelen Aioller tarafından kurulmuştur. M.Ö.560-547'de Lydialılar'ın, M.Ö.547-479'da Perslerin egemenliği altında bulunmuştur.
Bağımsızlığa kavuştuktan sonra Attika Deniz Birliği'nin bir üyesi olmuştur. M.Ö.405'te Assos'ta oligarşik bir hükümet kurulmuştur. M.Ö.366 yılında Phrygia satrabı Ariobarzanes, Pers Kralı'na karşı ayaklandığı zaman, büyük bir banker ve işadamı olan Eubulos Ariobarzanes ile bir olarak Atarneus'tan Assos'a kadar bütün kıyı bölgesini elde etmiştir. Ariobarzanes'in düşmanları Lydia satrabı Autophradates ve Karia satrabı Maussollos, Assos'u muhasara ettikleri zaman, Eubulos, şehri başarı ile savunmuştur. Sonunda Sparta Kralı Agesilaos'un işe karışmasıyla kuşatma kaldırılmıştır. M.Ö.350 yılında Assos'un idaresi Hermias'ın eline geçmiştir. Hermias, Eubulos'un bir hadım kölesidir; fakat çok kabiliyetli olduğu için, Eubulos onu öğrenim için Atina'ya göndermiştir. Hermias, orada Eflatun'un öğrencisi olmuş ve Aristo ile dostluk kurmuştur. Anadolu'ya döndükten sonra, hem para hem de devlet işlerinde Eubulos'un ortağı ve arkadaşı olmuştur. Hermias, Assos şehrini Eflatun'un öğrencileri olan Erastos ile Koriskos'a hediye etmiştir; onlar da orada bir felsefe okulu kurmuşlar, devlet idaresinde de Hermias'a etki yapmışlardır. Eflatun'un ölümünden sonra, Hermias'ın daveti üzerine Aristo, Ksenokrates ile beraber Assos'a gelmiş ve orada ilk felsefe okulunu kurmuştur. Bu şekilde Assos, Aristo'nun orada kaldığı üç yıl zarfında (347-345) Yunan tefekkür hayatının önemli bir merkezi olmuştur. Kıstoa Okulu'nun ikinci başkanı olan Kleanthes (330,231) Assos'ta doğmuştur.Hermias'ın ölümünden sonra (M.Ö.342) Assos, yine Perslerin egemenliği altına girmiş, M.Ö.334'te Büyük İskender tarafından kurtarılmış, ondan sonra bütün Troas bölgesi gibi, muhtelif hükümdarların egemenliği altında bulunmuş, sonra Bergama Kralları'nın ve bütün Bergama Krallığı ile beraber M.Ö.l33 yılında Romalıların eline geçmiştir. Assos adı, tarihte bundan sonra geçmemekle beraber önemini kaybetmemiştir.
Assos'a Bizans zamanında Makhramion adı verilmiştir, bugünkü adı Behram, oradan gelmektedir.Assos'un önemi, özellikle Aleksandreia Troas'tan, Adramytteion'a, oradan da Bergama'ya kadar giden yola hâkim olmasındandır. Bu yüzden, şehir ilk zamanlardan beri iyice tahkim edilmiştir. Büyük bir kısmı iyi korunmuş olan surlar ve kapıları, M.Ö.IV ve III. yüzyıllarda yapılmıştır; bunlar Yunan tahkimat sanatının parlak bir örneği sayılabilir. Öbür binalar arasında özellikle şehir tepesinin en yüksek noktasında bulunan Athena Tapı-nağı'nın önemi, anılmaya değerdir. Bundan başka bir tiyatro, bir gymnasion ve agoranın kuzey kenarındaki bir stoanın örenleri de vardır. Deniz kenarından hala eski dalgakıranın kalıntıları görülebilmektedir. Batı Akropolis' te ise her iki kenarında da mezarlar bulunan bir sokak göze çarpmaktadır. Ayrıca birçok mezar anıtı da bu sokakta yer almaktadır.
ASSOS İSKELE
Athena Tapınağı'nın yükseldiği tepeden denize bakıldığında antik iskelenin su altındaki kalıntıları rahatlıkla görülebilmektedir. Lesbos (Midilli) ile Assos arasındaki dini ve siyasal bağ düşünüldüğünde; buranın işlek bir liman olduğunu tahmin etmek güç olmasa gerek. Bugün batık olan antik limanın yerine yapılmış olan iskele, tarihteki eski hareketliliğini kaybetmişse de , güzelliğiyle ziyaretçilerini büyülemeye devam etmektedir. İskele, seksenli yıllara kadar palamut sevkıyatında, burada bulunan yapılar da palamut ambarı olarak kullanılmakta iken, günümüzde her ikisi de turizm amaçlı faaliyet göstermektedir.Palamut yüklü deve kervanlarının yerini, dünyanın dört bir yanından akın akın gelen turist konvoyları almaktadır.
APOLLO SMINTHEUS TAPINAĞI
Apollo Smintheus Tapınağı, eski adıyla Külahlı olarak bilinen Gülpınar Beldesi'nin kuzey-batısıyla, kuzey doğusu arasında kalan vadinin başlangıç eteklerinde Bahçeler-içi olarak adlandırılan mevkide yer alır. Su yönünden zengin olan bu yöre, yeraltı kaynak suları ile beslenmekte; büyük olasılıkla antik çağlarda oluşturulan yeraltı kanalları ile ana merkeze aktarılmaktadır. Tapınağın yapıldığı Helenistik çağda da yörede suyun bol olması Apollon kültünün bir simgesidir. Çünkü; tanrı Apollon kehanette bulunmak için her zaman suya gereksinim duymuştur.Tapınağın bu alanda kurulmuş olması da bu nedenle olmalıdır. Arkeologlar, mimarlar ve sanat tarihçileri için Helenistik Çağ (M.Ö.330-30) ve mimarisi çok sevilen ve ilgi duyulan bir konu olarak karşımıza çıkar. Gülpınar Apollon Smintheus Tapınağı da Helenistik dönem için konusunu Homeros'un Ilyada Destanı'ndan alan kabartmaları yanında mimarî tasarım ve stili ile dikkatleri üzerinde toplar.M.Ö.150 yıllarında Ion stilinde yapılan tapınak, kuzey-batı Anadolu'da, Troas bölgesinde bugün için tek örnektir. Tapınak'ta Helenistik Çağ Anadolu mimarlığına imzasını atan Mimar Hermogenes'in uyguladığı pseudodipteros (yalancı iki sıralı sütun) plân tasarımı kullanılmıştır.Ön ve arka cephelerinde 8, uzun kenarlarında ise 14'er sütun dizisi yer alır. Tapınağın ölçüleri; dar yüzler 23.20 metre, uzun kenarlar ise 41.65 metredir.Alt yapısında üç farklı tür taş kullanılmıştır. Temel, yöreye özgü volkanik tüf taşından yapılmıştır. Üzeri, çevrede çok görülen andezit-bazalt taşı ile kaplıdır. Temel ve 11 basamağın en son kaplaması mermerdir. Mermer bloklarla döşenen kutsal alan, üç odadan oluşur. Bunlar; giriş sırasıyla, pronaos (kutsal ön oda), naos (kutsal oda) ve opisthodomos (arka oda) tur.Naos'ta, Paroslu heykeltıraş Skopas'ın yaptığı ve 110 cm.lik bacak parçası ele geçen, tanrı Apollon'un heykelinin yer aldığı bilinmektedir.Alexandria Troas Helenistik Çağ sikkelerinde görülen ve antik kaynaklarda bahsi geçen tanrı Apollon'un tapınak cephesinde duran, adını aldığı fare-smintheus'a basar biçimde tasvir edildiği sanılan kutsal heykeli olasılıkla, 5metre boyundadır.
Stylobat denilen plâtformda yer alan ve Anadolu Attik tipi bir kaide üzerinde yükselen 44 adet sütunun her biri üst üste konmuş 7 parçadan (tamburdan) oluşur. Yedinci sütun tamburu, boğa başı-çelenk süsleri veya mitolojik insan figürleri ile bezelidir. Bu son tamburun üzerine gelen başlık, Ion stilinde yapılmıştır. Sütunların üzerinde üst yapı elemanları olarak sırasıyla, inci dizisi ile süslü arşitrav (baştaban) ile friz adı verilen ve üzerinde,Yunanlılar ile Troialılar arasındaki Troia Savaşları'nı anlatan mitolojik konuları içeren kabartma bloklar yer alır. Yapı, daha sonra diş sırası (dentil), saçak (geison), üçgen alınlık (pediment) ve kırma çatı ile son bulur.Tapınak, yaklaşık olarak 5 katlı (15 metre) bir apartman yüksekliğindedir. Marmara Adası mermerinden inşa edilen tapınağın mimarı ve yaptırıcısı bilinmemektedir.Ilyada anlatımları, çeşitli çağlarda vazolar üzerinde, duvar resimlerinde, mermer lahitlerde betimlenmiştir. Ancak bir tapınakta, ilk kez olarak Gülpınar Apollo Smintheus kutsal alanında karşımıza çıkar.
ROMA DÖNEMİ KÖPRÜLERİ
Tarihte Troas bölgesi olarak geçen Biga yarımadası Roma döneminde antik kentleri birbirine bağlayan yol sistemine sahipti. Köprüler ise bölgedeki ticareti elde tutmak için gerekli olan bu yol ağının önemli bir parçası idi. İlçe sınırları içerisinde bu dönemden kalma iki antik köprü yer almaktadır.Bunlardan birisi Tuzla Köyü'nün 4km. batısında Küçük- kuyu beldesindedir. Gülpınar yakınında yer alan Chryse antik kenti ile Ezine ilçesi Dalyan Köyü'nde yer alan Aleksandreia Troas antik kentini birbirine bağlayan köprünün günümüzde 93 m lik bölümü açıktadır.7 m' ye yaklaşan muhteşem köprünün kemer ayaklarının 3-4 m lik kısmı toprak altındadır.
ATHENA TAPINAĞI
Akropolis'in 289 m. yüksekliğindeki derin mavi sulara bakan zirvesinde Fortress tanrıçası Athena için yapılmış olan bir tapınak bulunmaktadır (M.S.530) .Bu tapınak 30-31 m. ve 14.03 m.lik bir alanı kaplamaktadır. Tapınak, doğuya dönük, önünde sütunlu bir giriş kapısı bulunan, dikey olarak uzanan "megaran" tipi evlere benzer bir yapıdır. Tapınağın etrafını çevreleyen bir sıra sütun (6x13) bize tapınağın tipik bir Periptenos çizgisi taşıdığını anlatır.
Bugün , tapınağa baktığımızda, temelleri(sütunların oturduğu zeminler) olmak-sızın hala birkaç sütunun ayakta kaldığını görebilmekteyiz ve bu sütunlardan bir tanesi hala "kapital" ini taşımaya devam etmektedir. Aslında bu kapitallerin üzerinde nakışlarla süslü bir "architrave" in bulunması gerekmektedir.Nakışlarla süslü bu tür "architrave" lere yalnızca burada rastlanmıştır. "Architrave" lerin üzerinde ise "metope" ler bulunmaktadır. Yine bu "metope" ler nakışlarla süslenmiştir. Bu nakış motifleri, at binicileri, av sahneleri gibi mitolojik şekiller işlenerek oluşturulmuştur. Bu motiflerin bir bölümü şimdi İstanbul, Boston ve Louvre 'deki müzelerde sergilenmektedir. Tapınağın yapısı oldukça basittir. Tapınak, tahta kirişler üzerine oturtulan bir çatıyla kapatılarak, çelenkler ve helezonlarla dekore edilmiştir.
HÜDAVENDİGAR CAMİİ
14. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği sanılmakta olup 238 m. yükseklikteki tepenin üzerinde tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Camiin dikkat çeken özelliklerinden birisi de dört yöndeki köşelerinin üst noktalarının pahlanması yani taş kenarlarının eğik kesilmiş olması ve pahlanan kısımların şekline uygun olarak üçgen şeklinde kapatılmasıdır. Kubbe, sekizgen bir kubbe kasnağına oturtulmuştur. Camii, bir kubbe ve sütunlu bir giriş kapısını da içine alan dörtgen bir alan üzerinde inşa edilmiştir. Camiin, Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olduğunu söyleyebiliriz. Camiin mermer giriş kapısı, Carnelıus kilisesinin kapısıdır. Carnelius kilisesini tamir ettiren Skamandros hükümdarının kilise kapısına yazdırmış olduğu duaya dokunulmamış,sadece haç işaretinin iki kanadı kırılmıştır. Üzerinde haç işareti bulunan taşın bir camiin dekorasyonunda kullanılmış olması çok ilginç ve bir o kadar da etkileyicidir.Camiin iç duvarlarının dekorasyonunda kadırga resimlerinin kullanılmış olması da çok sık rastlanılan bir durum değildir.
HÜDAVENDİGAR KÖPRÜSÜ
Ayvacık' tan Behramkale'ye giden yol üzerinde , Tuzla Çayı üzerine 14. yüzyılda inşa edilmiştir.Günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilen köprü inşaa edildiği günden bugüne üstünden insanları sevdiklerine kavuştururken,altından Ege'ye kavuşmak arzusuyla çağlayıp duran Tuzla Çayını seyre dalmıştır . Antik adı Satniceis olan Tuzla çayının güney ve kuzey yönlerinde uzanır.Behramkale köyüne bir km mesafededir.Kimin tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir.Ancak Cami'i yaptıranın köprüyü de inşa ettirmiş olduğu tahmin edilmektedir.Köprünün orijinal ve en itinalı kısımları kemerleridir.Genel form, büyük kemer üzerinde en yüksek kısmı teşkil eder ve uçlara doğru alçalarak son bulur. Diğer bir özelliği de; Kemallı Asılhan Bey Camii ve Behramkale Camii duvar tekniğinin burada da görülmesidir. Köprünün, mimari form açısından Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılan köprülerin özelliklerini üzerinde taşıdığı görülmektedir.
ZEUS ALTARI (SUNAK)
Gargara (Küçükkuyu); sırtını, denizden aniden yükselen, zeytin ağaçlarıyla süslenmiş Gargaran tepesine dayar. Gargaran tepesi de, eski Yunan kültürüne göre tanrılarına kurbanlar sunmak üzere yapılmış bulunan Zeus Altarı'na (Sunak) ev sahipliği yapar. Eski Yunanlılar, savaşlarda galip gelmek, kuraklıktan, hastalıktan kurtulmak, bereketli ürün almak, felaketlerden korunmak gibi sebeplerle tanrılara kurban vermeyi adet haline getirmişlerdi. Taş duvarlarla örülen küçük bir oda kadar olan; içinde su bulunan sarnıç, halk arasında Zeus Mağarası olarak bilinmektedir. Sarnıca inen taş merdiven, günümüzde yıkılmış durumdadır. Zeus Altarı'nın yanında Çanakkale Savaşı'na katılan Erdem Dede Yatırı da bulunmaktadır. Homeros, İlyada'sında; İda (Kaz) Dağı'ndaki Altar'dan şöyle bahseder :
"Uçup giden tunç ayaklı, altın yeleli atların sırtında vardılar, canavarın anası, kaynağı bol İda 'ya, Gargaran' daydı Zeus'un tapınağı, kokulu sunağı. İnsanları, tanrıların babası durdurdu, atları çözüp sürekli bir dumanla, koyu bir dumanla göz kamaştıran çalımıyla oturup dağın doruğuna , Troia 'yı , Akalıların gemilerini süzdü." Zeus ile Hera'nın aşkına da şahit olmuştur Gargarandaki Altar. İlyada'da şöyle anlatılır bu durum: "Hera, dosdoğru yürüdü Gargaran doruğuna, İda'nın en yüksek tepesiydi bu. Bulutları devşiren Zeus, onu gördü. Görür görmez aşk sardı düşünceli kafasını."Ve Hera, Zeus'un dokuz eşinin birincisi oldu.
TİYATRO
Agora'nın batı kapısından aşağı inen taş döşemeli yol, önce hamamlara oradan da tiyatroya ulaşır. Denize ve Lesbos(Midilli) adasına bakan tiyatro, kent merkezinin güneyinde doğal bir kayaya oyulmuştur.Yapım tekniği ve plan özellikleri bakımından bir Roma Çağı tiyatrosudur. Büyük bir olasılıkla daha eskisinin yerine yapılmıştır. Kavelası iki diazoma ve 26 oturma sırasından oluşmaktadır. Parados duvarlarında her iki tarafta da beşik tonozlu birer mekan vardır. Bu iki odanın bilet ve kitap satışı ya da görevliler için yapıldığı düşünülmektedir. Büyük olmayan skene zamanla genişletilmiştir. 19.14 m genişliği vardır ve iki katlıdır. Sahne yapısı üç odaya bölünmüş;odalar birbirine kapılarla bağlanmıştır.Cephede, klasik tiyatro plan düzeninde çoğunlukla görüldüğü gibi, ortadaki daha geniş ve yüksek olmak üzere toplam üç kapı vardır. Küçük kapılardan biri exodos, diğeri eisodostur, ortadaki ise saraya giriş ve çıkışı simgeler.Oyuncuların yer aldığı platform (proskene) 2.5 m genişliğindedir ve bu alanı önde 12 adet yarım sütun taşımaktadır. Koro ve müzisyenlerin bulunduğu orkestra yeri 20.5 m çapındadır ve bu düzlüğü, oturma yerlerinden taş korkuluk ayırmaktadır. 5000 seyirci kapasiteli Assos tiyatrosu, deprem sonucu kaymış ve büyük ölçüde harap olmuş, sonraki yüzyıllarda da taş ocağı olarak kullanılarak taşlarının çoğu sökülüp götürülmüştür.
STOA
Pazar yerinin kuzey kıyısında dağdaki kayalar yontularak 111m uzunluğunda ve 12-42m derinliğin-de, tamamen güneye dönük, oldukça iyi inşa edilmiş bir yapı olan "stoa"ya yer açılmıştır. Merdivenler, sütunların arasındaki açıklıkların taştan korkuluklarla kapatılmış olduğu doğu tarafındaki dördüncü sütuna kadar bina boyunca uzanmaktadır. Zemin hizası depremlerden zarar gördüğü için olması gereken seviyenin altındadır, bu yüzden de araştırma yapabilme imkanı bulunmamaktadır.
AGORA (PAZAR YERİ)
Pazar yeri, yani Agora, stoa ile aynı yüksekliktedir. Banyonun doğusundaki açıklıktan insanlar tiyatroyu ve denizi rahatlıkla görebilmekteyken, banyoların bir üst katı da güneyde açık bir sütunlu giriş kapısı olarak tasarlanmıştır. Batıda Pazar-yeri'nin giriş kapısında küçük bir tapınak göze çarpmaktadır. Ve doğuda onun önünde , çok sayıda heykel ve kitabenin çevrelediği "Pedestals" ve önde de konuşmacıların ayakta dikildikleri " Bema" nın bulunduğu toplantı salonu dikkat çekmektedir. Pazaryerinin geri kalan kısmı ise tamamen Akropolis taşından yapılmış dikdörtgen bloklarla kaplanmıştır. Tapınak, Bizans döneminde bir kiliseye dönüştürülmüş ve tamamen harap olmuştur.
ŞEHİR DUVARLARI
Akropolis'teki duvarlar ve kuleler Helenistik çağda inşa edilmiş olmasına rağmen, daha sonra Bizans ve Türk dönemlerinde tamir edilmiştir. Duvarların inşa ediliş tarzı, bunun kolaylıkla görülmesini sağlar. Helenistik çağın duvar yapısı, aralarında kireç harç kullanılmak-sızın yuvarlak yüzeyli kayalardan meydana getirilen, oldukça ilkel bir duvar yapısıydı. Akropolis'ten daha da aşağıya, batı yönüne doğru yürüdükçe bu ilkel duvarların bazı bölümlerini görme imkanına sahip olabiliriz. Bu duvarlar, şehrin batı girişinde bütün heybetiyle ayakta durmaktadır. Akropolis'in doğu bölümünde ise , duvarların doğayla iç içe girip kaybolduğu, farklı bir tahrip olma şekline şahit olabiliriz. Doğal etkenlerin ve zamanın acımasızlığı bütün bu sanat eserlerinin tahrip olmasına sebep olmuştur.Assos; attığımız her adımda, geçmiş zamanlardaki Akropol şehirlerinin tüm görkemini gözler önüne sermektedir.Assos'un örenleri l88l-1883 yıllarında J.T. Clarke'ın idaresi altında bulunan bir Amerikan arkeoloji heyeti tarafından incelenmiş ve kazılar yapılmıştır.Bu kazılardan çıkan eserlerden bazıları Louvre ve Boston müzelerine götürülmüştür. Bazı eserler de İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.
NEKROPOL (MEZARLAR)
Antik çağın kentlerinde mezarlıklar; kente gelenlerin her biri bir anıt olan mezarları görsün, selamlasın diye kentin dışında ve genellikle yolun kenarında olurdu.1884 yılında kazıların sona erişinden sonra geçen zaman içinde, ortaya çıkarılan mezarların tümü tahrip olmuştur. 1981'de yeniden başlayan çalışmalar ile birlikte eskilerinin de onarımına başlanmıştır.Assos' un iki Nekropolü vardır. Birincisi ve asıl önemli olanı batı kapısına giden taş döşemeli yolun iki tarafına oturtulmuş Batı Nekropolü; diğeri doğu kapısı önündeki Doğu Nekropolü' dür. Batıda-kinde sıkça küp içine gömme yöntemi görülmektedir. Bir küp içine ikili gömme de yapılabilmekteydi.Batı Anadolu' da M.Ö 6. yüzyılda çok rastlanan, yakarak (kremasyon) gömme tekniği Assos' ta da görülmektedir. Kazılar sırasında ölü küllerinin içine konduğu Urna adı verilen çömleklere çokça rastlanılmıştır. Ortaya çıkarılan bu örnekler Çanakkale Müzesi'nde sergilenmektedir.
(ASSOS İLE İLGİLİ GENİŞ FOTOĞRAF ARŞİVİ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKİ TIKLAYINIZ)