Doğuştan görme engelli Emre Bağ, azimli hayat hikayesi ile herkesi kendine hayran bırakıyor. İlkokulu görme engeliler okulunda okuduktan sonra sosyal hayattan kopmak istemeyen Emre Bağ, ortaokulu normal öğrencilerle birlikte okumuş. Başlangıçta biraz zorluk çekse de buna ayak uydurmuş ve “Liseyi de, üniversiteyi de ben başarı ile tamamlarım” fikrini zihnine yazmış. Bunu da başarmış, Ortaokul ve liseyi normal öğrencilerle birlikte başarı ile tamamlayan Emre Bağ, üniversite sınavlarında da 2001 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Tarih Öğretmenliği bölümünü kazanmış. Bir yandan üniversitede okurken diğer yandan da KPSS sınavlarına giren Emre Bağ, 2003 yılında açılan bir sınav ile Çanakkale Milli Eğitim Müdürlüğü’nde memur olarak göreve başlamış. Belirli bir süre Milli Eğitim Müdürlüğü’nde santral memuru olarak çalıştıktan sonra Endüstri Meslek Lisesi’ne tayin olan Emre Bağ üniversiteyi bitirdikten sonra da 2011 yılında Tarih öğretmeni olmaya hak kazanmış. Azmiyle kendisine herkesi hayran bırakan Bağ, halen Ezine’de tarih öğretmeni olarak görev yapıyor. Bir yandan da yeni sınavlara girerek daha üst kademelerde görev yapabilmek için çaba sarf ediyor. Hedefleri arasında Milli Eğitim Bakanlığında Uzman Yardımcılığı veya başka bakanlıkların uzman yardımcılıkları görevleri dahi var. “Ben bunu da başarırım” diyor Emre Bağ. Kendilerine en çok sorulardan birisi olan “Rüya görüyor musunuz?” sorusuna da cevap veren Emre Bağ, “Rüya normal bir insanın hayatının aynasıdır aslında. Yani insan gerçek hayatında ne yaşıyorsa arka planında onları görür. Görme engelli olarak ben rüya göremiyorum. Çünkü bizler sadece hissedebiliyoruz. O sebeple de rüya göremiyorum. Ancak sonradan gözlerini kaybeden arkadaşlarımız rüya görüyorlar. Bizim gibi doğuştan gözleri görmeyenler rüyalarında göremiyorlar. Yani normal hayatta masaya nasıl dokunuyorsam onu hissediyorum. Ama şu bir gerçek ki rüyamda bile görmeyi çok isterdim. Keşke gözlerim açılsa ve her şeyi görsem, sonunda da rüya görebilsem” diyor. Bu hafta sizlere azimli çalışması ile dikkat çeken görme engelli öğretmen Emre Bağ’ı tanıtmak istedik. İşte o özel röportaj.
ÖZEL RÖPORTAJ: AYHAN ÖNCÜ / ÇANAKKALE
E-Mail. info@canakkaletravel.com
* Bize kendinizi tanıtır mısınız?
- İsmim Emre Bağ. 1984 İstanbul doğumluyum. Aslen Kastamonuluyum. İlkokulu İstanbul’da görme engelliler ilkokulunda okudum. Ortaokulu ve liseyi de yine İstanbul’da parasız yatılı olarak okudum.
* Ne zamandan buyana görme engellisiniz? Doğuştan mı yoksa sonradan mı görme yeteneğinizi kaybettiniz?
- Ben doğuştan görme engelliyim. Şuana kadar hiçbir ışık görmedim. Ailemde de görme engelli 2 tane daha ağabeyim var. Ağabeylerimden birisi İstanbul’da İSKİ’de çalışıyor. Diğeri de Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji mezunuydu. Rehber öğretmenliği istiyordu. Bu hedefine ulaşmak istediği sırada evlendi ve Avustralya’ya gitti.
* Görmediğiniz için yaşamınız gören kişilere göre çok zor oluyordur. Bu zorlukları nasıl aştınız ve aşıyorsunuz?
- Engelliler mutlaka hayata dezavantajlı olarak başlıyorlar. Fakat bu dezavantajları daha sonra avantaja çevirmek kendi ellerinde diye düşünüyorum. Öncelikle yaşamımız boyunca sürekli mücadele ettik. Yılmadık Bir şeyleri başarabileceğimiz inancıca vardık. Örneğin ben ilkokulda görme engeliler okulunda okurken ortaokulda görme engellilerin okuduğu okulda okumak istemedim. Yeni kendimi sosyalliğin dışında tutmak istemedim. Bu sebeple de ortaokulu normal bir ortaokulda gören öğrenciler ile birlikte okudum. O okulda da bir dönem birinci oldum. Daha sonra gördüm ki, normal öğrencilerin içinde ben başarılı olabiliyorsam, hayatta her zaman başarılı olabileceğimi düşündüm. Bunun sonunda da mücadeleye var gücümle devam ettim.
* Görme engelliler için ayrı okullar var. Sanırım sizde oralarda okudunuz. Bize ilkokul ve lise yıllarınızdan bahseder misiniz. O yıllarda çok zorluklar yaşamışsınızdır. Onları anlatabilir misiniz?
- Görme engelliler okullarında eğitimler bizim yaşamımıza göre düzenlenmiş durumda. Mesela resim dersleri yerine bizde modelaj dersleri vardır. Orada kilden şekiller yaparız. Beynimizdeki hayal gücümüzdeki nesneleri kil şekline yansıtırız. İnsanlar nasıl resim kağıdına bunu yansıtıyorsa, bizlerde kilin üzerine bunu yansıtırız. Tabii bu eğitimlerimizde farklı zorluklarımız oldu. En büyük zorluklardan bir tanesi, benim açımdan söylüyorum ailemden ve yakın çevremden uzak olmamdı. Yatılı okul olması sebebiyle gerçekten küçük yaşta olduğundan buradan sıkılabiliyor. Fakat eğitim açısından düşünecek olursak görme engelliler okulunda okumuş olmam benim için çok faydalı oldu diyebilirim. Orada aldığım temel ile şuan mesleki yaşamımda başarılı olduğumu söyleyebilirim.
“SANTRAL MEMURUYDUM, ÖĞRETMEN OLDUM”
* Büyük bir azimle 2001 yılında Onsekiz Mart Üniversitesi Tarih Öğretmenliği bölümünü kazandınız ve ailenizin yaşadığı İstanbul’dan Çanakkale’ye geldiniz. Görme engelli biri olarak üniversitede dersleri dinlemek, not almak çok zor bir olay. Bunu nasıl başardınız?
- Tabiî ki benim okuduğum yıllarda bazı zorluklar oldu. Günümüzdeki öğrenciler bence çok şanslılar. Çünkü benim okuduğum yıllarda üniversiteler erişilebilirlik açısından hiç uygun değildi. Daha yeni yeni bu konularda çalışmalar yapılıyor. Benim öğretim gördüğümü yıllarda üniversitede “Engelliler Birimi” diye bir birim bile yoktu. Şuan ise engelliler ile ilgili üniversitelerde çok çalışmalar yapılıyor. 2001 yılında hocalarımızın yakın ilgileri ve kişisel çabalarımız ile biz bir yere gelebildik. Günümüzde üniversitelerde kütüphanelerde görme engelliler için konuşan bilgisayarlar, kitap okuma cihazları gibi cihazlar var. Engellilerin erişimi için üniversiteler artık uygun hale getirilmeye çalışılıyor.
* Üniversitede istediğiniz bölüm neresiydi? Gerçekten istediğiniz bölümü kazanabildiniz mi?
- Evet tarih öğretmenliği bölümünü severek ve isteyerek istediğim bir bölümdü. Ayrıca bilgisayarı da çok seviyorum ama, bilgisayarı da düşünmeme rağmen tarih Öğretmenliğine karar verdim. İstediğim bölümde okuduğumu söyleyebilirim.
* Derslerde sınıf arkadaşlarınız size yardım ediyorlar mıydı?
- Tabii. Anlayamadığım bir konu olduğu zaman veya hoca tahtaya bir şey yazdığında arkadaşlarıma soruyordum. Arkadaşlarımda bana tahtaya yazılanı söylüyorlardı. Ayrıca üniversitede grup çalışması da yapıyorduk. Hoca bir konu veriyordu. Bizde o konuyu birlikte çalışıyorduk. Bazı durumlarda da dersleri teybe sesli olarak okuyup oradan da çalıştığım oldu.
* Büyük bir azim örneğiniz var. Üniversitede öğrenim görürken devlet memurluğu sınavını da kazanarak 2003 yılında Çanakkale'de Milli Eğitim Müdürlüğü’nde santral memuru da oldunuz. Bizler de sizi orada görev yaparken tanımıştık. Bize o günlerden de bahseder misiniz?
- O zamanlar benim en aktif olduğumu zamanlardı. 2003 yılında açılan bir sınav ile Milli Eğitim Müdürlüğü’nde memur olarak göreve başladım. Belirli bir süre Milli Eğitimde çalıştıktan sonra Endüstri Meslek Lisesi’ne tayin oldum. O zamanlarda sporla da uğraşıyordum. Yüzmede görme engelliler arasında Türkiye genelinde yaklaşık 10 taneye yakın madalyam var. Ayrıca yine 2003 yılında göre yüzme dalında engeli olarak Milli takım kampına çağırıldım. Uluslararası müsabakaya çıkamadım ama, Milli takım kampına katılma şerefine nail oldum. 2004 ve 2005’de de Çanakkale’de yılın en iyi engelli sporcusu unvanını kazandım.
* Bir yandan üniversite, diğer yandan santral memurluğu ikisini birden götürmek zor olmuştur?
- İki işi birden yürütmek gerçekten çok zor oldu. Çünkü üniversitede devamlılık mecburiyeti vardı. İşte de devamlılık mecburiyeti olduğu için çok zorlandım. Tabiri caize bir koltuğa iki karpuz sığdırmak zorunda kaldım. Bu sebeple okulumu bitirmek biraz uzadı ama gene de başarılı oldum diyebilirim.
* Üniversiteyi 9 yılda tamamladığınızı duydum. Neden bu böyle oldu? Üniversite ve memurluk işini bir arada yürütmek zor olduğu için mi?
- İki işi bir arada yaptığım için maalesef okuluma bir süre ara vermek zorunda kaldım. Ben isteseydim okulumu 5 yılda da bitirirdim. Ama hem çalışma, hem de okulda devamlılık mecburiyeti sebebiyle üniversiteyi 9 yılda bitirmek zorunda kaldım.
* 2010 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tarih Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra öğretmenlik için müracaatta bulundunuz. Hemen tayininiz çıktı mı?
- Birkaç ay tayin için bekledim. Zaten o yıl KPSS’nin bir tekrarı oldu. Öğretmen alımları ile süreç biraz gecikmişti. O yüzden biraz bekledim. Daha sonra 2010 yılının Kasım ayı sonunda Milli Eğitim’e başvurarak kurum içi geçişten faydalandım. 2011 yılının Ocak ayı itibarıyla da ilk görev yerin olan Çanakkale Ayvacık İmam Hatip Lisesi’nde öğretmen olarak göreve başladım.
“VELİLER BENİ ÇOCUKLARI İÇİN MODEL OLARAK GÖRÜYOR”
* İlk görev yaptığınız yerde görme engelli bir öğretmeni gören diğer meslektaşlarınızın size davranışları nasıldı?
- İlk görev yerim olan Ayvacık İmam Hatip Lisesi’nde görme engelli bir öğretmeni gören gerek meslektaşlarım, gerekse öğrenciler oldukça şaşırdılar. Ancak belli bir süre sonra benim dersleri anlatmamı ve başarımı görünce bu şaşkınlıkları ortadan kalktı.
* Sınıfta görme engeli bir öğretmeni gören öğrenciler ve özellikle veliler bu duruma ne dediler?
- Öğrenciler öğrencilik havasında, ergenliğinde verdiği bir psikoloji içinde “Biz bu hocayı dinlemeyiz., Rahatlıkla da kopya çekeriz. Dersin içinde oyun oynarız “ diye düşünmüşler. İlerleyen günlerde bu konuyu bana da bu şekilde anlattılar. Fakat ben derse girip dersi iyi bir şekilde anlatmaya başladıktan sonra bu önyargıları ortadan kalkmış. Hatta bazı gözleri gören öğretmenlerinden benim çok daha iyi olduğumu bile düşünen öğrencilerim var. Öğrencilerim benden memnun şuanda. Velilerin bakış açısına baktığımız zaman da beni çocukları için bir model olarak görüyorlar. “Çocuklarımız azimle neler yapabileceğini sizin ile en iyi şekilde görüyorlar” diyorlar. Bu da beni çok mutlu ediyor
* “Görme engelli öğretmen çocuklarımızı gerekli eğitim veremez” diyerek sizi ilgili yerlere şikayet edenler oldu mu?
- Yok. Asla böyle birşey olmadı Allah’a şükür. Tabi bu insanların bakış açısı ile de alakalı. Ben görevimi en iyi şekilde yaptığıma inanıyorum. Zaten okul dışında da öğrencilerimle ve velilerle telefonlaşırım ve onların hallerini, hatırlarını sorarım. Yani öğretmenliği sadece okulda değil, okul dışında da yapmaya çalışıyorum.
“SINIFTA ÖĞRENCİLERİ SESLERİNDEN TANIYARAK SESLENİYORUM”
* Görmediğiniz için sınıfta öğrencilerinizi nasıl tanıyorsunuz? Seslerini iyi tanıyıp ona göre isimlerini mi söylüyorsunuz?
- Sınıfta öğrencelerimi seslerine göre tanıyorum. Tabi ilk başta bir süre tanıma süresi geçiyor. Ben sınıfın en önündeyken en arkada bir öğrenci konuştuğu zaman yanına gitmeden ismi ile onu uyarmak çok daha etkili oluyor. Öğrenci de bunu bildiği için kısa süre içinde kendini toparlıyor.
* Sınavlarda kopya durumları da var. Görmediğiniz için öğrenciler sınavlarda rahatlıkla kopya çekeceklerini düşünerek sevinmişlerdir?
- Beni ilk gördüklerinde sınavlarda kopya çekeceklerini düşünerek çok sevindiler. Ancak bunun da bir yöntemi var. Ben o yöntemi de uygun bir şekilde yapıyorum. Nöbetçi öğretmenin veya dersi boş olan başka bir öğretmenin nezaretinde sınavları yapıyorum. O yüzden sınavlarımda bir sorun çıkmıyor. Ayrıca tek başıma yaptığım sınavlarda oldu. Onlarda da bir sorun çıkmadı. Çok güvendiğim sınıflar oluyor. Mesela diyorum ki, “Bu sınıf gerçekten bana yanlış yapmaz”. Bir iki tane sınıfta tek başıma sınav yaptım. Onlarda benim bu güvenimi karşılıksız çıkarmadılar. Tek başına yaptığım o sınavlarda isteseler kopya çekebilirlerdi. Fakat o sınav dan 35-40 alan dahi oldu. Demek ki onlar benim güvenimi karşılıksız çıkarmayarak kopya çekmediler.
* Haftanın 5 günü Çanakkale il merkezindeki evinizden Ezine’deki okulunuza otobüsle gidip geliyorsunuz. Bu zor olmuyor mu?
- Halen Ezine’de Kız Teknik ve Meslek Lisesi'nde görev yapıyorum. Hergün de Çanakkale’den okula gitmek gerçekten çok zor oluyor. Bunu bazı yetkili mercilerle de paylaştım. Yine paylaşmaya devam edeceğim. 2 yıldır Çanakkale’den Ezine’ye okula gidiyorum. Önümüzdeki eğitim öğretim yılında da yine Ezine’ye otobüsle hergün gideceğim. Örneğin kar yağdığı zaman Çanakkale il merkezinde okullar tatil oluyor. Fakat Ezine’de kar olmadığı için okullar orada tatil olmuyor. Bu sebeple Çanakkale il merkezinden o kar altında benim Ezine’deki okula gitmem gerekiyor. Engelli olarak kar altında yola çıkıp Ezine’ye gitmem bana gerçekten sıkıntılı anlar yaşatıyor.
“RÜYA GÖRMEYİ ÇOK İSTERDİM”
* Herkesin merak ettiği bir konu da var. Onu da size sormak istiyorum. Görme engeliler rüya görüyorlar mı? Siz rüya görüyor musunuz?
- Bu bize en çok sorulan sorulardan birisi. Rüya normal bir insanın hayatının aynasıdır aslında. Yani insan gerçek hayatında ne yaşıyorsa arka planında onları görür. Çok karışık bir olay yaşıyorsa rüyasında çok karışık şeyler görür. Bu psikolojik bir şeydir. Görme engelli olarak ben rüya göremiyorum. Çünkü bizler sadece hissedebiliyoruz. O sebeple de rüya göremiyorum. Ancak sonradan gözlerini kaybeden arkadaşlarımız rüya görüyorlar. Bizim gibi doğuştan gözleri görmeyenler rüyalarında göremiyorlar. Yani normal hayatta masaya nasıl dokunuyorsam onu hissediyorum. Ama şu bir gerçek ki rüyamda bile görmeyi çok isterdim. Keşke gözlerim açılsa ve her şeyi görsem, sonunda da rüya görebilsem.
* Gözünüz açılsaydı neyi görmek isterdiniz?
- Beni en çok etkileyen doğa. Eğer gözlerim açılsaydı ilk olarak doğanın o renklerini ve uyumunu görmek isterdim. Güzel bir sesin nasıl olduğuna dinleyerek karar verebiliyorum. Fakat manzara olayına dokunarak karar veremiyoruz. O çok farklı bir olay. O denizin görüntüsü, denizin köpürmesi, kuşların oyunları hareketleri nasıl hep merak ediyorum. Ses olarak onları duyuyorum ama birde görebilsem… Birde sevdiğim kişileri. Etrafımdaki kişilerin yüzlerini merak ediyorum.
* Azminizle herkese örnek oluyorsunuz. Santral memurluğundan öğretmenliğe uzanan bir yolu kat ettiniz. Sizin durumunuzda olan görme engellilere veya diğer engellilere mesajınızı alabilir miyim?
- Eğen ben mücadele etmeseydim bugün aç ve açıkta kalmazdım ama, sadece ailemin dizinin dibinde oturuyor olurdum. Bazen öğretmen arkadaşlarıma da aynı örneği veriyorum. Diyorum ki, “Ben mücadele etmesiydim. Bugün sizlerin yanında burada olamazdım.” Öğrencilerime de aynı şeyi söylüyorum. Eğer mücadele etmeseydim ailemin yanın otururdum. Onlar ne verirse onları yer içerdim. Aynı şeyi görme engelli arkadaşlarıma da söylüyorum. Her şey mücadele. Sonra dua. Gerçekten Yüce Allah sonsuz yardım ediyor. Yüce Allah bir engel veriyorsa bunu mutlaka başka bir yer ile tamamlıyor. Hiç kimseye kaldıramayacağı yükü vermiyor. Yeter ki biz elimizdekilerle şükredip Allah’ın yardımı ile daha fazla bir şeyler elde etmeye çalışalım. Gayret edelim, dua edelim. Gerisi Yüce Allah’ın taktiri.
* Bundan sonraki hedefiniz ne? Öğretmenlikten sonra sizi daha üst yerlerde görebilecek miyiz?
- Birkaç alanda mücadele ediyorum. Birincisi akademik anlamda üniversiteye geçmek gibi bir düşüncem var. Onun için yüksek lisansa başlayacağım. ALES sınavlarına girdim Dil çalışmasını yaptım ve sınavına da girdim. Önümüzdeki Eylül ayında da Tarih Öğretmenliği konusunda müracaatımı yapacağım. Büyük bir olasılıkla inşallah olacak. Bir başka amacım A Grubu KPSS ile eğer bin engellenme durumu olmazsa A Grubu kadrolarına atanmak. Onun için de Açık Öğretim Fakültesi Kamu Yönetimi bölümüne başladım. Birinci sınıf bitti. Şimdi ikinci sınıfa geçtim. Uzmanlıkta 35 yaş sınırı var. Benim yaşım henüz 29. Diyorum ki okulu 32 yaşında bitirirsem 3 yıllık sürede kendime yeni bir alan açmış olurum. Bu 3 yıllık sürede de kendime yeni bir alan açmış olurum. Böylece bir şekilde devletin üst kademelerine uzmanlık, kariyer kadrolarına yerleşmek istiyorum. Bu Milli Eğitim Bakanlığı Uzman Yardımcılığı veya başka bakanlıkların uzman yardımcılıkları görevleri olabilir. Bir üçüncü düşüncem de Milli Eğitim Bakanlığı’nın 5 yıllık öğretmenliği dolduranlara hak tanıdığı yurt dışında görevlendirme konusu var. Benim şuan 2,5 yolum doldu. Bu 5 yıllık süre dolduğunda o sınavlara hazırlanıp yurt dışında görev yapmak da istiyorum. Bir diğer isteğimde Milli Eğitim Bakanlığı’nda müdür yardımcılığı görevine yükselmek. Bunlar benim A-B-C.D gibi hedeflerim. Bunlardan birini mutlaka yapmayı düşünüyorum.
(BU RÖPORTAJ AYNALI PAZAR GAZETESİ'NİN 04/AĞUSTOS/2013 PAZAR GÜNKÜ SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR)