YUKARI ÇIK

Çanakkale Travel
Çanakkale Travel

"Hat Sanatı İle Yazılan Bir Yazıyı Bilgisayarda Asla Yazamazsınız"

30 Eylül 2013 tarihinde eklendi

O Yeni Hat Sanatçılar Topluluğu’nun son üyesi. 1970 ve 1971 yıllarında Fırt ve Gırgır Dergileri’nde konuşma balonlarının içindeki yazıları yazarak bu işle başlayan İbrahim Nezih Yolcu, güzel yazı yazma sanatının önemli isimlerinden birisi. Tam 43 yıldır bu sanatın içinde olan İbrahim Nezih Yolcu, 1975-1983 yılları arasında 6 hat sanatçısı ile Türk basınının kalbi olan İstanbul Cağaloğlu’nda “Yeni Hatçılar” olarak anıldıklarını ve bu sanatçılardan şuan sadece kendisinin hayatta kaldığını söylüyor. Yeni Hat Sanatının son temsilcisi olduğunu belirten Yolcu, doğup büyüdüğü Çanakkale’ye minnet borcunu ödemek için artık yıllar sonra Çanakkale’ye dönerek yerleştiğini söylüyor. Yeni Hat Sanatı onun bir yaşam biçimi olmuş.. Çanakkale’de Yazar ve Sanatçı Evi’nde açılan kurslarda yeni yeni çıraklar yetiştirmeye başlayan İbrahim Nezih Yolcu, “Yeteneklerinizi ve becerilerimizi mezara götüremezsiniz. Onun içinde ben uzun yıllar bir arayış içerisinde olum. Çok şükür 2 öğrencim geçtiğimiz yıl hemen hemen benim kadar Yeni Hat Sanatında yazı yazabilecek seviyeye geldiler” diyor. Usta Hattatın en büyük arzusu ise Türkçe dizayn edilmiş bir cami süslemesi yapmak. Bu konuda da çok tepki olmasına rağmen bunu gerçekleştirmek istiyor. Bu hafta sizlere Yeni Hat Sanatı’nın son temsilcisi İbrahim Nezih Yolcu’yu tanıtmak istedik. İşte o röportaj…

ÖZEL RÖPORTAJ: AYHAN ÖNCÜ / ÇANAKKALE
E-Mail: info@canakkaletravel.com


* Bize kendinizi tanıtır mısınız?

-  İsmim İbrahim Nezih Yolcu. 1953 yılında Çanakkale’de doğdum. Doğma büyüme buralıyım.
Hasan Mevsut Sokak’ta yani şu anki Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nun bulunduğu sokak üzerindeki bir evde doğdum ve burada büyüdüm.
* Yeni hat sanatına ne zaman ve nasıl başladınız?
- 1970-71 döneminde de üniversite eğitimimi almak üzere Çanakkale’den ayrıldım. Hat sanatı o zamanlar hiç hayatımda yoktu. Bu sanata karşı biraz ilgim vardı fakat Hukuk Fakültesi’ni kazandığım için buna pek zaman ayıramayacağımı düşündüm. Fakat o yıllarda hem çalışıp he okumak gerekiyordu. Bende o yıllarda Günaydın Gazetesi’nde çalışmaya başladım. O gazetede de karikatürist Tekin Aral ile tanıştım. Ben de büyük bir hevesle onu örnek alarak karikatür çizmeye başladım. Sonunda bana “Senden karikatürcü falan olmaz. Fakat sende güzel bir kaligrafi yeteneği var. Senden olsa olsa iyi bir hat sanatçısı olur” dediler. Bende o yıllarda büyük ilgi gören resimli romanlardaki konuşma balonlarının içini yazarak bu işe başladım. Fırt ve Gırgır Dergileri’nde konuşma balonlarının içindeki yazıları bir süre ben yazdım. Asıl hat sanatı ile tanışmam ise 1971 yılında Tekin Aral beyin tavsiyesi ile İstanbul’da Sümbül Efendi Külliyesi’nde Hattat Sinan Ağanlıgil’den ders almam ile başladı. Kendisi benim ustamdır. Sinan hocam bana 1 yıl kalem bile vermedi. Çünkü bizde adettir. Usta çırak ilişkisi içinde bu hat sanatı öğrenilir. Öncelikle bu sanatı iyi yapabilmeniz için iyi izlemeniz gerekir. Bende bu 1 yıllık süre içinde ustamın yaptıkları çok iyi izledim ve takip ettim. Ülkemizde hat sanatının eğitiminin yapıldığı bir kurum yok. Yani hat sanatının akademik olarak öğretilip öğrenciye aktarılması mümkün değil. Bu tamamen usta çıkak ilişkisi içerisinde güzel yazım yeteneği olan kişiler ile oluyor. Bende ustamdan bunu izleyerek onun yaptıkları takip ederek öğrendim. 43 yıldan buyana da bu sanatın içindeyim.
* 43 yıldan buyana yeni hat sanatının içindesiniz. Sanırım Yeni Hat Sanatçılar Topluluğu’nun son temsilcisi siz kaldınız? Bundan 43 yıl önce birlikte başladığınız arkadaşlarınız kimlerdi? Bunlardan da bahseder misiniz?
- Yeni Hat Sanatçıları Topluluğu’nun içinde benim ile birlikte Tacettin Demir, Sadi Akay ve Sinan Hidayetoğlu gibi ustalar vardı. Fakat benim en büyük avantajım bu sanata çok genç yaşta başlamam oldu. Diğer arkadaşlar ise yaşını başını almış usta olmuş kişilerdi. 1971 ile 1973 yılları arasında 2 yıl kadar bu arkadaşlar ile birlikte çalışabildik. Yeni hat ekolünü almam bu kişilerin sayesinde oldu. Buradan şunu da açıksa söylemek isterim. Her hat ustası kendi stilini geliştirir. Fakat benim yazdığım bu yeni hat sanatı stili tamamen bana ait.
* Türkiye’de ilk kez hat gösterisi de siz yaptınız sanırım?
- 1980 ve 1981 yılında televizyonun ve sosyal hayatın renklenmediği bir dönemde İstanbul’da müzikhollerin çok önemli işlevleri vardı. Taksim Belediye, Beylerbeyi Doğanay,Yeniköy Bodrum Müzikholler önemli yerlerdi. Mehmet Teoman o dönemlerde bu gibi müzikhollerde değişik şov programları düzenlerdi. Bende ondan esinlenerek kendi sanatımın sahnede de yapılabileceğini düşünerek böyle bir öneri de bulundum. Hat sanatı, müzik ve şiir bir arada sahnede böyle bir şov etkinliği düzenledik. Ekibim sahnede bir yandan Türk Sanat Müziği eserlerini icra ederken, bende bir yandan onların söylediği eserin sözleri ile bestecisinin ismini yeni hat sanatı ile yazardım. Şarkı bittikten sonra o şarkının sözlerini de şiir olarak yine ben okurdum. Arada dans grupları ve komedi gösterileri de yapılırdı. Hemken hemen 2 yıl süre ile bu gösterilerimizi sahnede sürdürdük.
“BEN YENİ HAT SANATINI GELENEKSEL HAT SANATINA GEÇİŞ GİBİ GÖRÜYORUM"”
* Yeni hat sanatı ile diğer hat sanatı arasındaki fark nedir?
- Her iki hat sanatı arasında çök önemli farklar var. Önce burada haddimizi bilmemiz lazım. Geleneksel Hat Sanatı Arap harfleri ile yapılan bir sanattır. Yeni hat sanatı ile bu hat sanatına bir gönderme gibi düşünülebilir. Ben Yeni Hat Sanatını Geleneksel Hat Sanatına geçiş gibi görüyorum. Fakat bizim bu ekolü seçmemizin başka temel bir nedeni var. Ben ülkemde genç kuşakların, Cumhuriyet döneminde yetişmiş kuşakların artık bu kadar Arap harfleri ile içli dışlı olmamaları taraftarıyım. Yeni Cumhuriyetin yeni alfabesi olan Latin harfleri ile oluşturulmuş ülkemizde sanata bakış açımızı da yenilememiz gerektiğini düşünüyorum. Burada şunu da açıkça söylemek gerekir ki, Geleneksel Hat Sanatına saygımız sonsuzdur. Çok önemli bir sanat dalıdır. Hiçbir zaman da bizler yeni hat sanatçıları olarak onlar kadar mükemmel eserler yapamayız. Çünkü Arap alfabesi desenleştirmeye çok uygun bir alfabedir. Fakat Cumhuriyet döneminin alfabesi Latin Alfabesi ise o zaman bu sanatın da bu alfabe ile götürülmesi gerekir. Bizlerde Geleneksel Hat Sanatı kadar olmasa da Cumhuriyetin yeni harflerini kullanarak en az onlar kadar harfleri desenleştirerek eserler ortaya çıkarabiliyoruz. Yani İslami kökenli bir sanatı çağdaş yorumlarla da kullanabiliyoruz. Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mine Kırıkkanat’ın güzel bir sözü var. “Hattat her şeyi yazar” diyor. Bende buna katılıyorum.
* Yaptığınız iş çok zor bir iş. Eliniz hafif titrese bunun geri dönüşü yok. 10 kıtalık bir şiirin tamamını yazmışsınız. Son cümleye gelmişsiniz ve bir hata oluyor. O zaman ne yapıyorsunuz?
- Bu iş çok zor bir iş. Çok sabır ve dikkat istiyor. Yazdığınız yazıyı yazarken mutlaka yanlış yazmanız gerekmez onu yeniden yazmanız için. Hattat bir metni yüz kere falan yazabilir. Çünkü onun beyninde ulaşmak istediği bir görüntü vardır. Örneğin 10 kıtalık bir şiirin son bölümüne gelmişsiniz ve son satırda bir hata yapıyorsunuz. Bir dikkatsizlik ve konsantre bozukluğu ile yaptığınız bir yanlış maalesef o yazdığınız kağıdın çöpe gitmesine sebep oluyor. Çünkü Hat Sanatı’nda kazıyarak veya onu silerek hatayı düzeltme yoktur. O zaman o sanat eseri olmaktan çıkar. İşte öyle bir durumda hata yaparsak o hatalı kağıdı çöpe atıp yeniden en baştan yazıyı yazmaya başlıyoruz. Sabır da bu sanatta işte bu sebeple çok önemli.
“SANAT AMAÇLI 10 KITALIK BİR ŞİİRİ 15 GÜNDE YAZIYORUM"”
* Normal 10 kıtalık bir şiiri yeni hat sanatı ile ne kadar sürede yazabiliyorsunuz?
- Eğer ben şov amaçlı gösteriler yapıyorsam en fazla 20-25 dakikada 10 kıtalık bir şiiri bu sanatla yazabilirim. Fakat bu bir sanat üretimi olmaz. O tamamıyla bir gösteri olur. Sanat amacıyla 10 kıtalık bir şiiri 15 günde yazdığım olabiliyor.
* Sizce Arap harfleri ile yazılan hat sanatımı, yoksa Türkçe harflerle yazılan yeni hat sanatımı daha cazip geliyor? Neden?
- Ben Kur’an-ı Kerim sayfalarını Türkçe yazıyorum. Neden? Benden sonraki kuşaklara bilmedikleri bir dilde, hiçbir anlam bulmadan bir kağıda bakmak yerine baktıkları kağıtta anlayabilecekleri bir metin bırakmayı arzuluyorum. Onun içinde özellikle yaptığım Kur’an-ı Kerim çalışmalarımı Türkçe yazıyorum. Elbetteki İslami kuralları değiştirecek ve onlara saygısızlık edecek bir hakkımız yok. Fakat ben sanatsal anlamda tercihimi bu şekilde yapıyorum. Latin harfleri ile Türkçe bu yazıları yazmaya çalışıyorum. Arapça hat sanatını yaparak ülkemize hizmet veren arkadaşlarımıza da saygımız sonsuz. Bizlerde onlardan aynı saygıyı bizlere göstermelerini istiyoruz.
* Zaman zaman Türkiye’nin değişik bölgelerinde sergiler açıyorsunuz. Buralardaki ilgiyi nasıl buluyorsunuz?
- Ben son 30 senedir sanat galerilerinden uzak durmaya çalışıyorum. Yani bir prensibim var. Bir eseri sanat galerisinde sergilemek için asarsanız onunla halk arasına bir duvar giriyor. Sanat galerileri ile sanatçı “Körler sağırlar, birbirini ağırlar” misali oluyor. Bu sebeple ben 30 yıldır sokak sergileri düzenliyorum. Ülkemizin yaklaşık 30 ilinde 20’nin üzerinde defalarca değiştirilmiş eserlerim ile sokak sergileri açtım. Hala da aynı düşüncedeyim. Sokak sergilerinde eserleri görenler bana birkaç şey sorsa bende onlara bir iki cümle söylesem bu bana yeterde artar bile. Yaptığım eserlerde de entelektüel değil, daha popüler halkımıza yönelik eserler yapmaya gayret ediyorum.
* Açtığınız sergilerdeki eserleri bir dahaki sergide yeniden sergilemediğinizi duydum. Bu doğru mu? Neden bu eserleri bir dahaki sergide sergilemiyorsunuz?
- Burada bir yanlış anlaşılma olmasın. Örneğin 2013 yılında yazdığım eserleri İzmir’de, İstanbul’da ve bazı değişik illerde sergiledikten sonra gelecek yıl yani 2014 yılında bu eserlerin aynıları yeniden yazarak sergilemeyi yapıyorum. Yani aynı yazıyı bir sonraki yıl aynı yerlerde sergilemiyorum. Zaten o sergiler boyunca bu eserler oralarda satılıyor. Bizler orijinal yazımlarımızı satıyoruz. Bizim sanatımızda kopyalar yani fotokopiler satılmaz. Bu sebeple de ertesi yıl yeniden bu eserleri yazıp sergiliyoruz.
“HAT SANATI İLE YAZILAN BİR YAZIYI BİLGİSAYARDA ASLA YAZAMAZSINIZ”
* Yeni hat sanatı ile yazdığınız bu yazıları bilgisayarda yazmak mümkün mü?
- Ben bunu yıllardır savunuyorum. Hat sanatı ile yazılan bir yazıyı bilgisayarda asla yazamazsınız. Dünyada yazı stillerini yapan grafiker profesyoneller var. Bunlar değişik tarzda harfler üretirler. Bunları da her biri ile uyumlu bir alfabe haline getirirler. Bilgisayar tuşlarına bastığınızda bunlarda bir araya gelerek kelimeleri ve cümleleri oluştururlar. Diyelim ki benim yeni hat sanatı ile yazdığım bir yazıyı bu kişi kopyaladı ve bilgisayar yazı stillerine ekledi. O yazı bilgisayardan bir çıktı olur. Hat yani özgün el yazması olmaz. Çünkü bizler “M” harfine koyduğumuz atkıyı bir sonraki satında başka türlü kullanabiliriz. Hattat tamamen duyguları ile yazan bir sanatçıdır. Bilgisayarların duygusu yoktur. Ben bunu yıllardır söylüyorum. El yazmaları çok etkileyicidir.
* Bu sanat  ile ilgili yeni yetişen kişiler hemen hemen yok gibi. Sizce bu neden kaynaklanıyor?
- Sanatı eğer sanat galerilerine hapsederseniz bu sanat ile yeni nesil bir ilgilenmez. Üstüne üstlük çok zor bir kuşak ile karşı karşıyayız. Örneğin kitap ve gazete okumayı bile çok zor becerebilen, ekran karşısında çok kalan bir kuşakla geleneksel sanatları yaşatmak çok zor.
*  Yeni hat sanatı sizce yok olma aşamasın da mı? Siz bu satın son temsilcisisiniz. Sizden sonra da bunu yapacaklar olur mu?
- Bu sanatın son temsilcisi benim. Benim bütün sunumlarımda ve beni davet eden yerlerin afişlerinde “Yeni Hat Sanatının Son Temsilcisi” İfadesi kullanılıyor. Bu da benim hoşuma gidiyor. Arkadaşlarımın mirasını taşımak beni mutlu ediyor. Yeteneklerinizi ve becerilerimizi mezara götüremezsiniz. Onun içinde ben uzun yıllar bir arayış içerisinde olum. Çok şükür 2 öğrencim geçtiğimiz yıl hemen hemen benim kadar Yeni Hat Sanatında yazı yazabilecek seviyeye geldiler. Bunlardan birisi Selma Kara. Kendisi sınıf öğretmeni. Diğeri de hastanemizde teknisyen hemşire olarak görev yapan Sibel Akbulut. Bu 2 arkadaşımız bizim geleneksel ritüelimize göre cüppe giydiler. Bizim sanatımızda cüppe giydirilen çırak usta olmaya kendisi karar verir. Ben ismimi yani İbrahim Nezih Yolcu ekolümü bu 2 arkadaşımıza devrettim. Bizde geleneksel mirastır bu. Bu da yasal bir mirastır. Bizler bunu noter tescili ile yaparız. Kimse bana ait yazmaları bundan sonra bu 2 arkadaşımdan izinsiz kullanamaz ve herhangi bir yerde sergileyemez.
* Türkiye’nin değişik bölgelerinde görev yaptıktan sonra 2 yıl önce Çanakkale’ye yerleştiniz. Burada da şimdi birikimlerinizi gençlere aktarıyorsunuz. Bundan da bahseder misiniz?
- Belediyecilik sadece kanalizasyon, su, taş döşeme, park bahçe düzenleme işi değil. Yerel yönetimlerin çok önemli görevleri var. Çanakkale Belediyesi yaklaşık 5 yıldan buyana geleneksel sanatları benim Türkiye’de görmediğim bir çok yerdeki kadar destek ve yardımda bulunuyor. Her şey para ile olmaz. Onlara bir işi yaparken imkanlar da sağlamanız gerekir. Bunun için çalışmalarını gerçekleştirecekleri atölyeler yapacaksınız, derslerini verecek dershaneler sunacaksınız. Bütün bunları yaparken de bunlara katılacak öğrencilerin malzemelerinin ve ders ücretlerinin olmaması gibi konulara dikkat edeceksiniz. Çanakkale Belediyesi bu konuda bizlere büyük destek oldu. Bununla da yetinmedi bizlerin halk ile iç içe olmamız için sokak sergileri açmamızı katkı sağladı. Birçok belediye ise bu katkıları sağlamıyor. “Bizim kültür merkezimiz var. Eserlerimizi orada sergileyin “ diyorlar. Örneğin ben eğer eserlerimi Tekirdağ’da sergileyeceksem onu kordon boyunda sergilemem lazım. İzmir’de sergileyeceksem onları Kemeraltı Çarşısı’nda sergilemem gerekir.  Şuan Çanakkale Belediyesi Yazar ve Sanatçı Evi’nde dörder aylık devreler halinde başlangıç, orta ve ileri seviyede olmak üzere Yeni Hat Sanatı ile ilgili dersler veriyorum. 2 yılda 60’a yakın öğrenci ile birlikte çalıştım. Bu sanatta 60 öğrencinin 60’ına da bu işi öğretmeniz mümkün olmaz. İçlerinden bir kısmı bunu öğrense bu beni çok sevindirir.
“TÜRKÇE DİZAYN EDİLMİŞ BİR CAMİ SÜSLEMESİ YAPMAK İSTİYORUM”
* Bu zamana kadar yapmak isteyip de yapamadığınız bir şey  var mı?
- Evet bu zamana kadar yapmak isteyip de yapamadığım bir hayalim var. Türkçe dizayn edilmiş bir cami süslemesi yapmak istiyorum. Fakat maalesef o kadar tepki var ki bu konuda… Bence Türkiye’nin buna hazır olması gerekiyor. Ben Türkiye’nin buna hazır olduğunu da hissediyorum. İstersek de olur. Ben uzun yıllar İstanbul ve Bağdat Caddesi’nde oturdum. Sanırım orada Galip Paşa Camii vardı. Oranın ahalisi ve cemaati biraz daha elit bir topluluk. Orada vaaz veren ve namaz kıldıran din adamı ile Adıyaman’ın Kahta ilçesinde vaaz verip namaz kıldıran din adamı arasında fark oluşuyor. Çünkü neden? O din adamı oradaki cemaatin diline uyum sağlamaya çalışıyor. O zamanda ortaya güzel bir tablo çıkıyor.
* 43 yıllık meslek hayatınızda başınızdan ilginç anılarda geçmiştir. Bunlardan bize birkaç örnek verebilir misiniz?
- İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okurken bir gün kaloriferleri yakmadılar. Bizlerde arkadaşlarımız ile birlikte bu durumu protesto etmek için “Kaloriferlerin yanmaması devrimci mücadelemizin parçasıdır” diyerek çıktık avluya ve sloganlar atmaya başladık. Fakülte Dekanımızda Rahmetli Orhan Aldıkaçtı’ydı o dönemde. Elimizde pankartlarla sloganlar atıyorduk. Dekanımız da benim Yeni Hat Sanatı ile ilgilendiğimi biliyormuş. Kapıya gelen dekanımız bize “Ne istiyorsunuz?” diye sordu. Bizlerde kaloriferlerimizin yanmasını istediğimizi söyledik. Dekanımız Orhan Aldıkaçtı “Bir dakika” deyip beni yanına çağırdı. “Taşıdıkları pankartı görüyor musun?” dedi. “Bunlar yazı yazmasını bile bilmiyorlar. Bari bunları dekanlığın önünü getirdin. Hat ile yazı yazıp getirseydin” dedi. Hepimiz gülerek oradan ayrılmıştık. Bu benim hiç unutmayacağım anılarımdan birisidir.
* Bu meslek para kazandıran bir meslek mi?
- Maalesef ilk 20-22 yıl bu meslek bize para kazandırmadı. Ben geçimimi sağlamak için bu işin yanında mutlaka başka bir iş yapmak zorunda kaldım. Fakat son 20-25 yıl bu meslekten para kazanmaya başladım. Zaman geçtikçe hat sanatından para kazanmak ise zorlaşıyor. Nedeni şu. Teknoloji gelişti. Bilgisayarlar çıktı. Bundan 35-40 sene evvel bizler büyük gazetelerin Ramazan sayfalarını yapardık. O aylar bizim altın aylarımızdı. İstanbul’da Cağaloğlu’nda bizim sanat ile ilgilenenleri gazeteler Ramazan sayfalarını yaptırmak için aylar öncesinden pazarlıklar yaparlardı. Yani çok aranan kişilerdik. Zaman içinde artık bunlar kalmadı. Bilgisayarlar aracılığı ile artık gazetelerin Ramazan sayfaları kısa sürede yapılıyor. Ben şuan halimden memnunum. Herhangi bir sokak sergisi açtığımda ben 10 çerçevenin hemen hemen tamamını satabiliyorum.
* Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
- Memleketime minnet borcumu ödemek için ben yeniden Çanakkale’deyim. Ailem başta olmak üzere beni yetiştiren öğretmenlerim, büyüklerim, bu memlekette benim okuyup bir şeyler olmama katkı sağlayan herkese ve bu zamana kadar bana yardımcı olan bütün belediye başkanlarına minnet borçluyum. Onların hepsine teşekkür etmek istiyorum.
 

3.150 kez okundu